Kafanın İçinde Yaşamak

Bir insan kafasının içinde yaşamaz ise nerede yaşar? Aklı nerede olur? Duygu durumu ne olur? Üretken olur diyeceğim ama bu uymuyor. Hatta tanıdığım bir çok yazar-çizer sürekli kafasının içinde yaşadığı için o derece üretebiliyor. Kendisini kapatıyor, okuyor okuyor, izliyor, kafasının içindeki hayal dünyasında kaybolup gidiyor ve ortaya keyifle okunası ürünler çıkıyor.

Bu ürünler sayesinde de kafasının içinde yaşıyor olmanın dezavantajı olabilecek yanlarını görmekte zorlanıyor. Kendi kafanın içinde yaşadığın zaman giderek yeniliklere kapanırsın. Kurduğun dünya güvenli kalen haline gelir. Diyeceksiniz ki üretken olduktan sonra ne fark eder? Ben de diyeceğim ki, bu şekilde kendini izole ederek inşa ettiğin bir dünyanın içinde uzun süre üretken kalamazsın. Er ya da geç tıkanırsın. Üretkenliğin bozulmasa bile sağlığın bozulmaya başlar. Yalnızlık, anlaşılmadığını hissetme gibi duyguların beklendik bir sonucudur zaten fiziksel sağlığın da bozulması. Ve genellikle bu kişiler anlaşılmıyor olmalarını kendilerinin üstün entelektüel düzeyine bağlarlar. Yargılayıcı yanları baskındır, öyle kolay kolay kimsenin birikimini beğenmezler. Tutundukları dal bu birikimleridir, bir yere ait olma, yakın ve eşit ilişki kurma, kendine iyi bakma gibi ihtiyaçların yerine etkileyici olmayı, hayranlık uyandırmayı koymuşlardır.

Oysa, “hayranlık uyandırmak” bir ihtiyaç değildir. Kendini gerçekleştirme, doğal yetenek ve eğilimlerin doğrultusunda başarılı olma, saygı görme gibi ihtiyaçlar giderildiğinde bir sonuç olarak kendiliğinden ortaya çıkabilir “hayranlık uyandırmak”. Ama zaten bu ihtiyaçları gideren insan başkalarının ondan ne kadar etkilenmiş olduğuyla ilgilenmez. Hatta, eğer bu hayranlık düzeyi aşırı beklentili bir hale dönüşmüşse rahatsız bile olabilir. Beslenme kaynağı alkışlanmak değil, kendi olabilmektir. Ve karşısındaki kişi tutunabilmek için idealize edebileceği bir dal arıyorsa bu görevi bu sebeple reddedecektir. Yani, idealize edildiği bir ilişkide kendi gibi davranamayacağını düşündüğü için kendini geri çekecektir.

Peki ya değişim? Değiştirmesi zor yanlardan biridir bu bahsettiğim. Çünkü beraberinde başarı ve alkış getirir. “Bilir kişi” olarak kapısı çalınır, insanlar saygı duyar. İlk adım bundan vaz geçebilmeyi göze almak. Yani teknik direktör olmayı bırakıp sahada eğlenen oyuncu haline gelmeyi seçmek. Yazının başındaki soruya döneceğim şimdi; kafanın içinde yaşamazsan nerede yaşarsın? Dünyada. O an olup bitenin içinde olabilirsin, tüm duyularınla. O anda canlı canlı hissedip objektif olarak değerlendirirsin, yargılamak yerine gözlem yapabilir, bardağın hem dolu hem boş tarafını görebilir ve en önemlisi de ürettiğin çözümleri insan ilişkilerini zedelemeden uygulayabilirsin.