Kuramcıları okumayı çok severim. Ve en sevdiklerimden biri de Adler. Oku oku doyamam. O kadar kapsayıcı, o kadar insanca alanlara değinmiştir ki. Ve Kognitif Davranış Terapisinin gelişimine de büyük katkısı olan bir isimdir. Freud’dan ayrışma, ona karşı gelme cesaretini gösterebilmiştir. Ve Freud, asla kendisinden farklı bir düşünme biçimini tolere etmediği için Adler’in camiadan dışlanması için elinden geleni ardına koymamıştır. Ama Adler’in Bireysel Psikoloji kuramı o kadar akla yatkın ve işe yarardır ki takipçileri hızla artar.
Adler der ki; bireyi tek başına ele alıp, sadece içinde olup bitenlerden ibaret görürsek yanılgıya düşeriz. İçinde bulunduğu aile ve kültürel ortamı da işin içine katarak değerlendirmeliyiz. Freud sadece yaşamın ilk altı yılına odaklanırken Adler der ki; yaşamın ilk altı yılı kadar geri kalanı da önemlidir. Terapinin bir noktasında artık geçmişi bir yerde bırakıp geleceğe odaklanmak gerekir. Gelecek de şudur; iyi bir yaşam için yerine getirilmesi gereken yaşam ödevleri vardır. Bunlardan biri sosyal ilişkilerdir yani arkadaşlık. İkincisi yakın ilişkidir; yani aşk. Üçüncüsü de topluma katkıdır; yani meslek. Daha sonra bu üç göreve ek yapan kuramcılar olmuştur. Mesela Mosak&Driekurs (1967); kendini olduğu gibi kabul etme (özsaygıya denk geliyor), ve kişisel “değerler” gibi manevi boyutun da altını çizmişlerdir. Liste uzar gider elbette. Esas önemli olan kısmı (bana göre) kişiyi olduğu ortamdan izole etmeden, bir bütün olarak değerlendirme yaklaşımı, ve ikincisi de geçmişi bir yerde bırakıp artık geleceğe doğru ilerlemeyi ön plana alma önceliği.
Yaşam tarzı, aşağılık kompleksi gibi bugün herkesin bildiği kavramları da ilk Adler ortaya atmıştır. Başka bir çok teorisyenin kavramları eriyip giderken Adler o kadar insana dokunan, insanca ihtiyaçları merkeze alan, tepeden bakmak yerine uygulamada neler yapılabileceğine odaklanan bir kuram oluşturmuştur ki bugün hala kullanıyoruz.
En çok kullandığımız kavramlardan biri, yaşam tarzı. Benim de en çok üzerinde durduğum konu. Adler der ki; terapi yaşam tarzı değişikliğidir. Mesela kendini izole ederek yaşayan, arkadaşlık başlatmayan, nasıl sürdüreceğini bilmeyen, kendinden memnun olmayan bir insanın yaşam tarzı değiştiğindeki seçimleri çok farklı olacaktır. Yaşam kalitesi artacaktır. Adler yaşamsal görevlere odaklanma taraftarıdır. Zaten bana gelenler de genelde üstü örtülü olsa da bu yaşam görevlerinden biri ile ilgili meseleleri olduğu için gelirler. Çoğu zaman sorunun kendilerinde olduğuna inanmışlardır. Oysa sorun, çevreyle etkileşim halinde geliştirilmiş olan kök inançlardır. Yani kişinin özünde, değiştiremeyeceği bir aksaklık ya da arıza söz konusu değildir. Utangaç mizaç diye bir şey vardır. Ancak bu sosyal ilişkiler alanındaki ihtiyacın giderilmesinin önünde engel oluşturmaz. Bu noktada Adler’in kuramının en sevdiğim kısmına geliyoruz: daha utangaç olan bir insanın sadece daha çok cesaretlendirilmeye ihtiyacı vardır. Terapinin en temel unsurlarından biri de cesaretlendirmektir.
Bu yazıyı, bir sebeple cesareti kırılmış, bu sebeple içine kapanmış, kendini çaresiz hisseden ya da değişime inanmayanlar için yazdım. Umarım faydalı olmuştur.