Psikoloji ve Çevre

Bu sabah okuduğum bir haber üzerine yazma ihtiyacı hissettim:
http://www.hurriyet.com.tr/sosyal-medyada-fotografini-paylasti-diye-oldurulmesi-isteniyor-40296211?utm_source=t.co&utm_medium=post&utm_campaign=dunya_xmlfeed

“Sosyal medyada fotoğrafını paylaştı diye öldürülmesi isteniyor”. Çünkü fotoğrafta kadının saçları ve ayak bilekleri görünüyor. Yani kadının adı var, sanı var kimliği ve bir varlığı var. Ve bu hali ile kadın üzerinde kayıtsız şartsız hakimiyet kurmadığı sürece kendini güvende hissetmeyen erkek egemen Suudi Arabistan düzenine karşı tehdit oluşturuyor. Suudi Arabistanda kadınlar araba kullanamıyor. Suudi Arabistanda yaşayan bir kadınsanız bir birey olarak yoksunuz. Kişisel ihtiyaçlarınız yok. Bir erkeğe kıyasla devletin gözünde değeriniz yok.

Böyle bir ortamda yaşayan kadının psikolojisini yasaların tüm vatandaşlara eşit uygulandığı bir ülkede yaşayan bir kadınınpsikolojisi ile kıyaslayalım. Hatta ben bir adım daha ileri gideceğim. Bu iki ülkedeki erkeklerin de psikolojisini kıyaslayalım. Hayat arkadaşının kendisine çok iyi bakabilen, hayatından ve kendinden memnun, erkeğin hayatına zenginlik katabilen, birlikte el ele hayatın zorluklarını göğüsleyebildikleri, zorunluluk değil karşılıklı arzuya dayalı bir ilişki içinde olması erkeklerin de yaşam kalitesini arttırmaz mı? Kadının sürekli ihlal edilen kişisel hakları dolayısı ile bir süre sonra ya öfke küpüne döndüğü, ya da kendisini iyice salıp yataktan çıkamadığı bir ev ortamı ne kadına, ne erkeğe ne de çocuklara faydalı.

Erkeğin ailenin geçiminden sorumlu tek kişi olmasının ağırlığı kadının maddi özgürlüğünün tehdit olarak algılanmasının bir sonucu. Kadın kendinden daha çok kazanan bir erkeğe ihtiyaç duyduğu sürece de bu düzen değişecek gibi gözükmüyor. Yani demek istediğim, her ilişki çift şeritli bir yol. Erkek kadının maddi özgürlüğünü tehdit olarak görüyor da… Kadın da ille de istiyor ki erkek kendisinden daha çok kazansın, bir adım önde olsun. Bu böyle bir kısır döngü. Kadını sorumsuz ve zayıf, ve erkeği de hegemonya kurmak isteyen bir zorba olarak etiketlemek çok kolay. Ama hiçbirimizin işine yaramaz.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da eğer değişim istiyorsak kendimizden başlamalıyız.Gandhi’nin en sevdiğim sözü: Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol. Başka bir deyişle, herkes kapısının önünü süpürse sokak tertemiz olacağı gibi, herkes kendi yaşam tarzını değiştirirse düzen de değişir.

Yazımın başında bahsettiğim “Psikolojiyi çevreden bağımsız ele alamayız” savına ters düşen bir şey söylemiş gibi göründüğümün farkındayım. Oysa bu bir döngü. Psikoloji döngüler içinde yer alır. Açayım: ortam bizi etkiler, biz ortamı etkileriz. Bu döngü ya bir kriz, ya da tepeden inme bir şey ile kırılır, ya da bizim değişimimiz ile. Tepeden inme olan değişimler genellikle kaş yaparken göz çıkarır ve direnç ile karşılaşır. Oysa biz değişimin kendisi olursak işler farklı ilerler. Bu sadece yaşadığımız ortam için değil, tüm ilişkilerimizde uygulayabileceğimiz bir yöntem. “Döngüyü” bir şekilde kırmanın sorumluluğu üstlenildiği anda yaşam kalitesi hızla artar.

Hassas konular bunlar, hepimizin bir yarasına değebilir. Bu sebeple, bu yazıda istemeden de olsa birilerini kıracak bir şey söylediysem kusura bakmayın. Amacım kendimi ifade etmek, ve değişim üzerine farkındalık yaratmak. Umarım keyifli bir okuma olmuştur.