İki insan hayal edin. Bir tanesinin her dakikası planlı. Her gün arka arkaya her saatinin içeriği ince ince hesaplanmış, programda yirmi dakikalık bir kaymaya yer yok.
Diğeri ise planları bozmak için dünyaya gelmiş gibi. Kafasına esiyor çat diye bir arkadaşına gidiyor, kafasına esiyor işten erken çıkıyor ya da aklına estiği gibi bir espri patlatıyor.
Biri nasıl arkadaşlık edileceğini ikinci bir dil öğrenir gibi kitaplardan öğreniyor, diğeri içinse arkadaşlık etmek bedeninin bir uzvu gibi, hayatının bir parçası.
Normalde bu iki kişinin birbirini gırtlaklaması gerekir. Ama ne oluyor da gırtlaklamak bir yana, bu iki insan kanka olabiliyor?
Çünkü insan beyni her kavramı ancak zıttı ile karşılaştırınca anlamlandırır. Ne kadar kontrolcü olduğunu spontanlığı hayatının merkezi haline getirmiş biri ile zaman geçirdiğinde anlayabilirsin. Ya da ne kadar dürtüsel olduğunu ancak kontrolcü birinin varlığında fark edip frene basabilirsin.İnsanlar böyle durumlarda kendilerini dengelenmiş hissedebilirler.
Bu bazen çok iyi sonuç verir. Ama bazen de işler sarpa sarar. Başlangıçta renkli ve dengeleyici olan zıtlıklar eğer taraflar birbirini değiştirmeye kalkışırsa eziyet haline gelir. Zıt kutupların arkadaşlığı renkli olduğu kadar riskli de bir oyundur. Yine de insanın kendisini geliştirmesi için paha biçilemez bir araçtır.
Arkadaşlığın sağlıklı devam edebilmesi için anahtar kimsenin birbirini sırtlanmamasıdır. Bu tür zıtlık durumlarında bir noktada taraflardan daha baskın, daha dışa dönük olan ipleri eline alabilir. Bu başlangıçta belki iki tarafın da hoşuna gider. Ancak ister istemez bir süre sonra ipleri elinde bulunduran kişi bazı konularda içerlemeye başlar. Diğer kişi iyice kurban konumuna kendini hapsedebilir. Risk de buradadır.
Ama risk almadan de ne değişim ne gelişim pek mümkün değil…