İlkokula başladığımdan beri farklı bir çocuk olduğumu hissediyordum. Harika anlamında değil. Farklı gelişen, diğer çocukların rahatsız olmadığı şeylerden rahatsız olan bir çocuk. Her kumaşı giyemeyen, yüksek sesten çabuk rahatsız olan, uyuyabilmek için ille karanlık ve sesiz bir ortama ihtiyaç duyan, ve bedeninde kendini rahat hissedemediği için, uyum sağlamakta zorluk yaşadığı için, ama en çok da anlaşılamayıp yaramaz diye yaftalandığı için öfkeli…
Ailemin arkadaşları hala “yaramazlık” hikayelerimi anlatırlar, benim gibi bir çocuk görmediklerini söylerler. Düz duvara tırmanan cinsten diye açarlar… Tabii bir de kız çocuk olmamın etkisi var. Benim yaptıklarımı bir erkek çocuk yapıyor olsaydı büyük ihtimalle ya daha hoş görülecek ya da belki alkışlanacaktı. Anneme de buradan teşekkürlerimi yollamalıyım. “Senin kızın yaramaz” diyen yerlere bir daha götürmediğini, çocuk dediğin şeyin zaten yaramz olması gerektiğini söylerdi hep.
Uyum sorunu… en zorlandığım konu da bu oldu. Bana bir hediye de kazandırdı tabii, tek başıma çalışabilmeyi, kendi kendime çok şeyin altından kalkabilmeyi öğrendim. Bu sayede bugün zorlanmadan tek başıma çalışabiliyorum.
Tek başınalığı aşmayı da daha yeni yeni öğreniyorum. Çok etkili bir yöntem de buldum kendime bunu aşmak için. Tek başına olmaktan nefret eden insanlarla arkadaşlık ediyorum. Kendim gibi yalnız kurtlardan uzaklaşıyorum. Ne yapmam gerektiğini düşünmeyi bir kenara bırakıp yapmam gerekenleri yapmaya başladım. Otuzbeş yaş sonrasında hayat çok daha güzelleşti.
Akademik olarak başarılı olduğum için çok dayak yemeden ilkokulu atlatabilmem büyük şans. Ama altını çiziyorum “çok” yemedim. Bir kaç kere evrile çevrile şiddete uğradığım oldu. Gerekçeler de sırada düzgün oturamamam, sınıfta çok konuşmam vb…
Yıllar sonra kızım oldu. Ve tüm bu yaşadıklarımı onda gördüm. Başka hiç kimsenin duymadığı sesleri duyup, kimsenin almadığı kokuları alıyoruz birlikte. Mis gibi “duyu bütünleme bozukluğu” 🙂
Anne çocuk uyumu diye bir şey de var yani. Anne-çocuk deyince iki yabancıdan bahsediyoruz sonuçta, birbirini tanımayan. Benim böyle bir sorunum olmasaydı belki kızımı anlamakta güçlük çekecektim. Durduk yere kaşınmaya başladığında anlam veremeyip belki korkacaktım. Biz birlikte kaşınıyoruz hatur hutur soğuk havalarda. Empati becerisi güçlü bir insan her şekilde karşısındakini anlar, o ayrı… Yani çocuğu anlayabilmek için ille de onunla benzer olmaya gerek yok. Yanlış anlaşılsın istemem.
Dün kardeşim geldi. Yıllarca bana bu sebeple ettiği eziyetler üzerine konuştuk. Otoyollarda kartlı geçiş yerlerinden geçerken çıkan bip sesinden kulağım acıdığı için benimle günlerce dalga geçmesi, bana “bezelye prenses” diye isim takması, herkesi de gazlaması…. Bir çok yerde yazmışlığım vardır, kardeşimle baş edebilmek için psikolog oldum zaten. Bana bir meslek kazandırdı anlayacağınız. Şimdi çok üzülüyor, özür diliyor. Geçmiş geçmişte…
Diyeceğim o ki, bir insan bir şeyden rahatsız olduğunu söylüyorsa ona lütfen “şımarık”, “huysuz”, “uyumsuz” demeden önce bir kapı aralayın, ve neden rahatsız olduğunu anlamaya çalışın. Hele ki bu bir çocuksa. Can kulağıyla onu dinleyin. Tahmin edemeyeceğiniz büyük bir pencere açabilirsiniz hayatında.