Zayıflığa Tahammül…

Çocuk olamadıysan…
Mesela ağlamaya başladığın zaman “sebepsiz ağlayanın annesi babası ölürmüş” denildiyse.
Mızıldanmaya başladığında “huysuzluk yok” diye çıkışıldıysa…
Şımardığın zaman “böyle yaparsan kimse seni istemez, sevmez” diye korkutulduysan…
Ders çalışmak istemediğin zaman tamirciye verilmekle tehdit edildiysen…
Oyun oynamak bir ihtiyaç değil de ancak sorumluluklarını yerine getirdikten sonra hak edebileceğin bir lüks idiyse…
Muhtaç ya da bağımlı olma işaretleri gösterdiğinde kendini yük gibi hissettiysen…

Yaş olgunluğunun gerektirdiği kadar bağımlı ve muhtaç olup, aynı ölçüde de bağımsız olmana izin verilmediyse…

Aşırı korunup kollandıysan…
Yani hata yapıp üzülmene, kendin düşüp kendin kalkmana izin verilmediyse….

Hatta iyice kafanı karıştıracak şekilde ailede bir kişi aşırı koruyup kollayıp bir başkası da sürekli yapabileceğinin çok üstünde bir beklenti içinde idiyse…

Mesela ilkokulun son sınıfında girdiğin bir sınav için “hayatını belirleyecek” denildiyse sana…

Okuma yazmayı diğerlerinden geç öğrendiğin için “bundan bir şey olmaz… ” denildiyse, ya da herkesten önce öğrendiğin için “özel” olduğun vurgulandıysa… Ve de bu gurur bayrağını aile adına bir ömür taşıma yükümlülüğünü üzerinde hissettiysen…

“Hayatını kurtar..” “…. okulunu kazanırsan hayatın kurtulur!” denilerek büyüdüysen.

Yani, çocuk olman gereken yaşta çocuk olamadıysan; çocuk olmak zayıf olmakla ve zayıf olmak da yük olmakla ve sevilmemekle eşdeğer hale geldiyse kafanda…

İşte o zaman hep çocuk kalıyorsun. Hayatın beklenmedik zorlukları karşısında kendini zayıf, yetersiz, seçeneksiz ve çaresiz hissediyorsun. Oysa yetişkin olmanın en güzel yanı ne yapıp edip bir çare, bir yol bulabilecek donanıma erişmiş olmak.

Ama doya doya çocuk olamadıysan; yani bağımlı ve muhtaç olmanın çok doğal olduğu zamanlarda bir an önce kendini kurtarman beklendiyse, ya da tam tersi kendi ayakların üzerinde durman ve bağımsızlığın aile bütünlüğüne bir tehdit gibi algılandıysa…

İşte o zaman kendini “kurban” gibi hissetmeye başlayabilirsin. Mutsuzluğunun sebebi başkaları olur. Aile, geçim sıkıntısı, çocuklar, vb… Aynı sıkıntılara sahip olup senden farklı seçimler yapmış olan binlerce örnek de gösterilse bu somut verileri yok sayarsın “Ama…” deyip hepsine bir gerekçe bulursun… Kendi mutluluğunun sorumluluğunu üstlenmektense kurban olmanın konfor alanında olmak daha kolaydır çünkü…

Oysa hiçkimse bu konfor alanında sonsuza dek kalamaz. Er ya da geç bir sarsıntı bu alandan çıkmaya zorlar. Kimi için boşanma, kimi için işten atılma, bazıları için otuz ya da kırk yaşına gelmiş olmak ve kimi için de beklenmedik bir sağlık sorunu…

Özetle diyeceğim şu ki; yaşantıların, çevresel koşulların psikoloji üzerindeki etkilerini analiz edebilecek düzeye erişildiyse, kendi mutluluğunun sorumluluğunu üstlenecek olgunluğa da erişilmiş demektir.

Yeni yıl için yazdım 🙂 Umarım faydalı olmuştur. Sevgiler…