Ne sık duyarım bu cümleyi… Çok sık da hissetmişliğim vardır. Ta ki aslında bunu kendi kendime, gereksizce yaptığımı fark edene kadar.
Bütün yük omuzlarındaymış gibi hisseden birine “sen bunu kendi kendine yapıyorsun aslında, belki de kimsenin senden tüm bu yaptıklarını beklediği falan yok, kendini mutlu etsen yeter” dediğinizde bir öfke tepkisiyle karşılaşırsınız. Bu kişilerin verecekleri muhtemel yanıtlar;
1.O öyle olmuyor işte…
2.Mümkün değil…
3.Benim elimde değil…
4.Onu yaparsam kıyamet kopar…
5.Onu yapmazsam kıyamet kopar…
6.Bu benim kişiliğim…
7.Benim “yapım” böyle…
Başkalarının tepkisinden, öfkesinden korkmak, yani çatışmadan kaçınmak. Ya sessiz kalıp uyum sağlamak “benim için fark etmez” demek ya da hep kendi istediğin olsun istemek. Uzlaşmayı bilememek. Çatışmadan kaçmak aynı zamanda uzlaşmadan da mahrum bırakır insanı.
Çözüm odaklı gidelim. Bir soru ile başlayalım. Bir sihirli değnek olsa ve bir anda bütün yük omuzlarınızdan gitse hayatınızda neyi farklı yapıyor olurdunuz? İşe gitmezdim! bir cevap olamaz bence. Çünkü “sorumluluk” yetişkin olmanın bir parçası. Sorumluluğu omuzlarda yük haline getirmeden yaşantıyı sürdürebilmenin yolunu arıyoruz bu soru ile. Bu yüzden cevaplar yapıcı olmalı.
Mesela;
1.İşe gittiğimde hemen bilgisayarı açıp haldır haldır çalışmaya başlayacağıma önce bir çay içer, sevdiğim bir iki kişiyle sohbet ederdim…
2.Öğle yemeğini yavaş yavaş yiyip kendime küçük bir tatil gibi gün ortası dinlenmesi yapardım…
3.Kendi üstüme düşeni yaptıktan sonra olacakları akışına bırakabilirdim…
4.Birisi benden tavsiye istemediği sürece ona fikrimi söylemezdim…
5.İnsan ilişkilerinde akıl hocası rolünü reddeder, arkadaşça dinleyici olurdum.
6.Kimsenin gönüllü terapistliğini yapmazdım.
7.Eğlenmeyi,rahatlamayı,geyik yapıp oyun oynamayı bir lüks değil ihtiyaç olarak görürdüm.
8.Haftada bir kaç kere sadece kendim için bir şeyler yapardım. Sevdiğim bir hobi edinirdim.
9.Beden sağlığıma yatırım yapardım.
gibi…
Kalıcı iyilik hali, bütün bunları dallandırıp budaklandırıp küçük alışkanlıklar haline getirmekle mümkün. Çalışma masanı düzenleyip sevdiğin bir obje, resim ya da çiçekle dekore etmek, üzerine içinde kendini iyi hissettiğin giysiler giymek, arada ellerine güzel kokulu bir krem sürmek, bunaldığın zaman çok sevdiğin bir arkadaşını arayıp beş dakika konuşmak, arada öğle yemeğini yarım saat uzatmak ve keyifli bir aktiviteye katılmak… Damlaya damlaya göl olurun psikolojiye uyarlanmış hali yani.
Başka bir deyişle, kalıcı iyilik hali dediğimiz şey gökten zembille inen bir şey değil. Her gün, sahip olunan küçük alışkanlıkların değiştirilmesine kendini adadığın ve emekle inşa ettiğin yeni yaşam tarzına diyoruz “kalıcı iyilik hali” diye. Bu yüzden yapması zaman alıyor. Yavaş oluyor. İki ileri bir geri oluyor. Ama merak etmeyin, oluyor. Hem de çok güzel oluyor.
Faydalı olmuştur umarım, sevgiler…