Kendin Olmak

“Kendim olamıyorum….”

Bu cümleyi binlerce kere duymuşumdur. Herkesin “kendin olmak” ile ilgili bir fikri vardır ama tanımla desek bir çok kişi tıkanır. Ne zamanlar kendin olabiliyorsun, ne zamanlar olamıyorsun diye sorsam, bir çok kişi kolayca cevap verebilecektir. Peki o zaman nedir bu kendin olmak?

Tersten başlayalım. Kendin olamamak nedir? “Aslında yapmak istediğin şeyi değil, yapman gerektiğin şeyi sırf başkalarının onayı için yapmaya kendini mecbur hissetmektir”. Burada önemli bir not düşmeliyim. Mod Terapi’de kullandığımız “Sağlıklı Erişkin” modunun bir gereği de kendi ihtiyaçların ile başkalarının ihtiyaçlarını dengeleme becerisidir. Yani elbette her zaman kendi istediğimiz olmaz. Elbette bazen başkalarının ihtiyaçları öncelikli olmalıdır. Elbette sınırlarımızı bilmeliyizdir ve başkalarının da bizim sınırlarımıza saygılı olmasını, sağlıklı çatışma ile  sağlamalıyızdır. Ancak benim burada bahsettiğim “kendin olamamak”, tüm bunların dışında, kimsenin sınırının ihlal edilmediği durumlarda bile sırf onaylanmama kaygısı ile içinden gelen istekleri bastırma durumudur.

Neden sakıncalıdır? Çünkü kendi olamayan kişi için sosyal etkileşimler giderek bir keyif alanı olmaktan çıkar ve bir tehdit alanı haline dönüşür. Ve kalıcı iyilik halinin can damarlarından biri de kaliteli insan ilişkileridir. Depresyonun göstergelerinden biri sosyal çevreden kopma, eskiden keyif aldığı ilişkilerden keyif almama halidir. Hatta depresyonda olan biri “acaba ailemi sevmiyor muyum?” diye sorgulama bile başlayabilir. Her şey o derece yük halini almıştır.

Peki çözüm? Kanıta dayalı psikoterapiler alanında çalışan uzmanların son yıllarda yaptığı çalışmalara bakalım. Toronto Üniversitesi’nden Norman Farb beden duyumlarına odaklı mindfulness çalışmalarının duygusal regülasyon üzerine sonuçlarını incelemiş. Ve bulmuş ki, zor duygular yaşandığı esnada kişi bedeninde neler olup bittiğine odaklanırsa baş edilemeyen duygularını yönetebilmeye başlıyor. Kaygı, öfke, çaresizlik, sıkışmışlık, çökkünlük vb dahil.

Mindfulness çalışmaları fitness çalışmalarından farklı değil. Karın kaslarına sahip olmak için ne yapılması gerekiyorsa duygu regülasyonu yapabilen bir zihin için de aynı şeyi yapmak gerekiyor. Zihnin mekiği mindfulness. Ama şimdi zurnanın zırt dediği yere geliyoruz. Bu bilgiye sahip, içgörüsü olan, geçmiş analizlerini yapabilmiş, bugününe bağlayabilmiş yani neyi neden yaptığını anlamış biri neden kendi için iyi bir şey yapmaz? Neden kendisine zaman ayırmaz? Yani neden kendine iyi bakmak yerine bedenine, zihnine zarar verici tekrarlayan döngüler içinde bulur kendini?

Çünkü yaşam tarzı dediğimiz şey kemikleşmiş bir döngüdür ve değişebilmesi için ya ani bir kriz gerekir, ya da güvenilir bir kişinin uzun süreli rehberliği. Psikoterapi denilen şey böyle ortaya çıkmıştır. Bu soruyla; insanlar neden kendilerine zarar verdiğini bile bile aynı döngülerin içinde yıllarca kalırlar? Neden dengeli beslenmez,spor yapmaz,zararlı maddeler kullanır ve toksik ilişkileri sürdürürler? Çünkü insan zihni tanıdık olanı çekici bulur. Zaten bildiği şey, ona zarar veriyor olsa bile, güvenli gelir. Konfor alanından çıkıp bilinmezliğin tetiklediği güvensizlik duygusuna maruz kalmaktansa zaten hali hazırda “bildiği güvensizliği” tercih eder. Kalitesiz yaşam da burada başlar.

Şimdi bu bilgi ışığında… İsterseniz kendi kendinizin rehberi olun, işe bir günlük tutarak başlayın. Kognitif Davranış Terapisi iyi bir başlangıç olabilir. Kİtaplık bölümünde önerilerimi bulabilirsiniz. Ancak bir çok şey denediniz, ve baktınız ki kendi kendinize olmuyor, yıllardır aynı döngülerin içindesiniz ve bu süreç devam da ediyor… O zaman ertelemeyin! Daha fazla yıl kaybetmeyin. Güvendiğiniz bir uzmanın rehberliğinde kendinize kaliteli yaşamı hediye edin. Hep söylerim, klinik psikolog olmama rağmen, eğer terapiden geçmeseydim Terapi Defteri’ni de kuramazdım, bugünkü kaliteli ilişkilerime giden “sınır çizebilme” becerisini de kazanamazdım. Burada terapistim Pınar Serbest’e de teşekkürlerimi iletiyorum.

 

Umarım faydası olmuştur… Sevgiler…