İhtiyacı olan anlayışı,ilgiyi, biricik olma duygusunu, empatiyi, zaman zaman şımartılmayı çocukluğunda doya doya yaşayamamış biri yetişkin olduğunda bu kalp kırıklığı ve eksiklik ile nasıl baş eder? Aşağıdakilerin biri ya da bir kaçını yaparak…
1.”Benim kimseye ihtiyacım yok” der. Ya kimse ile kolay kolay ilişkiye girmez, yakınlaşma ihtimalinden kaçınır, ya da ilişkiye girse bile karşılıklı olarak birbirine karşı görevlerini yerine getirdiği, ceketini alıp pat diye çıkıp gidebileceği duygusal mesafede durduğu ilişkiler yaşar. “Sen bana dokunma, ben sana dokunmayayım” der gibidir.
2. Aşırı talepkar bir şekilde etrafındaki herkesin onunla ilgilenmesi gerektiğini düşünür. Çevresindekiler müsait olmadığında aşırı tepki verir. Çevresindekiler onu teskin etmekle, duygu durumu ne olursa olsun etrafında kalmakla yükümlüdür diye düşünür. Talepkarlığı ile etrafındakileri kendisinden uzaklaştırır. Ancak “mağdur” olan yine de hep kendisidir diye düşünür.
3. Bu duygusal ihtiyaçlarını giderebilecek alternatif bir yol bulur. Ve bu maalesef ki çoğu zaman çocuğudur. Belki zamanında kendisine de bu şekilde “yedek eş” muamelesi yapılmıştır. Çocuk, çocuk olmaktan çıkmış ve bir “yoldaş”, “hayat arkadaşı”, “sırdaş”, “yol gösterici”, “evde bir ses-soluk” halini almıştır. Yani ebeveynin duygusal olarak sağlam durabilmesi için çocuk bir dayanak haline gelmiştir. Ebeveyn kendini yalnız hissettiğinde çocuğun ona sarılması, yanağını okşaması ebeveyne merhem olmaya başlamıştır. Bu noktada alarm haline geçmek gerekir. Çünkü çocuk bakım verilen biri olmaktan çıkmış, ebeveynin duygusal ihtiyaçlarını gideren biri haline gelmeye başlamıştır. Ve çocuklar bunu mutlaka hisseder. Yalnız hisseden bir ebeveyne yoldaş olmanın ağırlığı bir çocuk için çok fazladır.
Alice Miller, Yetenekli Çocuğun Dramı isimli kitabında bu olguyu çok çarpıcı bir örnek ile anlatır. Danışanlarından birinin anısı aşağı yukarı şu şekildedir; bir gün eve geldiğinde annesini cansız bir şekilde yerde yatarken görür. Çığlık çığlığa panik bir şekilde ne yapacağını bilemez halde etrafta koştururken annesi ayaklanır ve şöyle der “İşte şimdi beni gerçekten sevdiğini anladım”.
Vay canına! demiştim ilk okuduğumda. Çünkü çok benzer bir şeyi benim annem kendi anneannesiyle yaşamış. Anneannesi evlerinin yakınındaki tren yoluna gider yatarmış, ve tüm akrabalar “şimdi tren gelecek anneanneni ezecek” derlermiş. Zavallı annem panik içinde ağlarken herkes güler eğlenirmiş. Bundan annemin bir ders almış olmasını umarsınız değil mi? Ama hayır. Biz çocukken, annem denizde yüz üstü yatar, “ben boğuldum” der ve biz çığlık çığlığa bağırmamıza rağmen aynı şeyi defalarca yapardı. Bununla çok eğlenirdi, o derece büyük bir sevgi gösterisinden büyük ihtimalle tatmin olurdu. Tıpki anneannesi gibi…
Eskiden bu konu ile ilgili kendisine çok kızgındım. Ama şimdi anlıyorum ki aslında onun dünyasında bu çocuklarla yapılması doğal bir şeydi. Bu konuyu daha sonra konuştuğumuzda “manyak mıymışım ben niye yapmışım ki öyle bir şey?” dediğinde anlamıştım durumu:
“YAPTIĞININ FARKINDA BİLE DEĞİLDİ!”
İşte bir çok insan yaptığıın farkında olmadan zarar veriyor çocuğuna. Hiç kimse mükemmel ebeveyn olamaz, hepimizin geçmişten getirdiği bagajları var. Çocuğa zarar vermemenin yolu da bunun farkında olmak “ben de ebeveynlikte hatalar yapabilirim, gözümü dört açayım, bir şey olmaz demeyeyim, yaptıklarımı telafi etmeye çalışayım” diyebildikten ve eleştiriye açık olduktan sonra telafi edilir. Ama lütfen kendinize karşı dürüst olun. “Her şeyin en iyisini ben bilirim” zihniyeti olmadığı sürece kalıcı bir hasar olacağını düşünmüyorum. Çünkü çocuk bir yandan da çok esnek ve güçlü bir varlık.
Eğer siz de böyle güçlü bir duygusal bagaj ile yaşıyorsanız, ilk adım bunun farkında olmak. “Ben etkilenmedim ki aslında hiç, takmıyorum” dediğiniz anda değişme şansınızı kaybettiniz. Etkilenmemek mümkün mü? Elbette. Doğuştan gelen bazı mizaç özellikleri olumsuz çevre koşullarına karşı koruyucu görevi görüyor. Mesela dışa dönüklük. Koruyucu başka faktörler de yardımcı olabilir. Örneğin şefkatli ve duyarlı bir büyük anne-baba, bir öğretmen, bakıcı ya da abla… Gerçekten etkilenip etkilenmediğinizi de bir tek siz bilebilirsiniz. Kendinize dürüstçe şunları sorun; sevdiğimi ve sevildiğimi hissediyor muyum, ilişkimde sıcak ve yakın hissediyor muyum, spontan ve rahat davranabiliyor muyum yoksa belirsizlik karşısında hep tetikte miyim, reddedilme korkusu yüzünden ilişki başlatmaktan kaçınıyor muyum, ilgi hep benim üzerimde olsun istiyor muyum,affedici ve şefkatli değil de daha çok yargılayıcı ve cezalandırıcı mıyım, kendime karşı acımasız mıyım,insanlar olması gerektiği gibi davranmadığında öfkeme hakim olabiliyor muyum, kendime iyi bakıyor muyum vb…
Duygusal bagajdan tamamen kurtulmak mümkün olmayabilir belki. Ama bu bagaj ne kadar hafiflerse yaşam da o derece kaliteli bir hal alıyor. Amaç da zaten bu;
FİZİKEN VE RUHEN VARABİLECEĞİN POTANSİYELİN EN ÜSTÜNDE, KALİTELİ YAŞAMAK!
Faydalı olduğunu umarım. Sevgiyle kalın.