Saçını süpürge edenler… Şema terapi diliyle “Kendini feda şeması”.. Bu şemaya sahip erkekler de kadınlar da var elbet. Ancak sadece bizim kültürümüzde değil, tüm dünyada da kendini başkalarının ihtiyaçlarını görmeye adamış kadınlar “iyi”, kendi hayallerinin peşine düşenler ise “bencil” olarak yaftalanıyor. Yani kadınlar erkeklere nazaran daha fazla kendilerinden vaz geçme baskısı altında.
Erkek egemen kültürden erkekler de nasibini alıyor. Onlar da kendilerini var edebilmek için “başarılı ve güçlü” olmak zorundalar. Ancak aynı işi yaptığı erkekten daha az maaş alan kadınlar için durum daha zor günümüz dünyasında.
Kadınlar artık ne evde ne iş yerinde kolay kolay barınamıyor. Kadın hem para kazanmak hem de ev düzenini sağlamakla yükümlü hissediyor kendini. Bu yüzden etraf sinir sahibi ve “her şeyin en iyisini ben bilirim” modundaki kadınlarla dolu. Bu modda olmazsa bu kadar çok yükün altından kalkamaz çünkü, dağılır.
İstediğimiz kadar kendimizi geliştirelim, insan sosyal bir varlık. Çok sevgili hocam Çiğdem Kağıtçıbaşı sayesinde öğrendiklerime gönderme yapacak olursam; psikolojimiz içinde bulunduğumuz topluluğun beklentileri ile şekillenir. Hayatından memnun olmayan ve değiştirmek isteyen kişinin iki seçeneği vardır; ya bulunduğu topluluğun değerlerini benimseyecektir, ya da kendine başka bir topluluk bulacaktır. Şimdi size kendi çevremden bir örnek; kendi geçimini sağlamakta olan ve bir de kızı olan, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birine derece ile girmiş, ve yine derece ile mezun olmuş bir kadın arkadaşım. Müthiş bir zeka. Kendisi gibi yüksek eğitimli babası tarafından aldığı mesaj şu; “ben senin kocan olsam seni terk ederim, bu kadar çok çalışılır mı?”
Gördüğünüz gibi, kadının toplumdaki esas yerinin başkalarını memnun etmek olduğu öyle bir yerleşmiş ki…. Bu arkadaşım gibi bağımsızlık mücadelesi veren o kadar çok kız çocuğu var ki… Okumak istemesine rağmen sırf kız olduğu için okutulmayan. Bağımsız olmasın ki hali hazırdaki düzene karşı gelmesin diye düşünülen.
Hatta bunun için bir deyim bile var dilimizde “serbest kız”… Serbest olan kız kötü kızdır değil mi? İyi kızlar dizginlenmiş, zincirlenmiş, tasmalanmış kızlardır çünkü… Çünkü yalnızca bu kızlardan çıkar en iyi hizmet görevlileri… Oysa bu düzen kadın erkek herkes için dezavantajlı. Bu ezilmiş, mutsuz kadınlarla birlikte yaşayanlar da erkekler… Bu evlere doğan çocuklar herkesin çocuğu.
Ben “okumak” ve “başarı” açısından ailem tarafından en az bir erkek çocuğun desteklenebileceği kadar desteklendiğim için çok şanslıydım. Ama sanmayın ki “fedakarlık” görevim yerine bunu yapmam desteklendi… “Her açıdan dört dörtlük” olunması beklenen bir ortamda büyüdüm; sadece evde değil, okulda da. Her ne kadar bana kattığı bir çok değer için müteşekkir olsam da mezun olduğum liseyi bu açıdan eleştirebilirim. “Her açıdan dört dörtlük” , hem sporda başarılı, hem bir sürü sosyal aktivite yapacak,hem dersleri iyi olacak,hem bakımlı olacak… Aile de buna uygun olunca, yukarıda bahsettiğim gibi bir profil ortaya çıkıyor işte. “Her şeyi bilirim, her şeyin altından kalkabilmeliyim”… Bu modun farkında olup da savaşmadıkça huzur öyle uzak ki…
Ve feminizm için en tehlikeli profildeki kadınlar da bu “Her şeyi bilirim” modunda olan ve bunun farkında olmayan, her şeyden kendini sorumlu hisseden, dört dörtlük olmanın derdindeki kadınlar. Maalesef, bu insanlar yüzünden feminist deyince insanların aklına öfkeden deliye dönmüş kadınlar geliyor. Katıldığım bir sempozyumda bu şekilde feminist olduğunu söyleyen bir avukat ile karşılaşmıştım. Oysa erkek egemen zihniyetin bir uzantısıydı kendisi. Herkesin sözünü kesti, kaba ve kavgacı bir şekilde dominantlık kurmaya çalıştı, hatta bir noktada bana “müvekkillerim bana psikoloğa boşuna para veriyoruz sen daha iyi yapıyorsun bu işi diyorlar” bile dedi…. Neredeyse beni bile feministlikten soğutacaktı…
Bu ortamda “ben feministim” demeye çok üzün süre çekindim. Bu profildeki kişilerle eşleşmek istemediğim için. Oysa feminizm deyince benim aklıma (örneğin) hocalarım Ayşe Kadıoğlu, Ayşe Betül Çelik ve Dicle Koğacıoğlu gelir. İsimlerini duymamışsınızdır belki, çünkü kavgacı değillerdir. Namus cinayetleri üzerine yazdığım Siyaset Bilimi Yüksek Lisans tezimde hepsinin katkısı büyüktür. Bana feminizmi öğrettikleri için kendilerine ne kadar teşekkür etsem azdır.
Ayşe Kadıoğlu’nun çok sevdiğim bir kitabı:
Dicle Koğacıoğlu’nun tezimde faydalandığım makalesi:
Ayşe Betül Çelik makaleleri için;
http://myweb.sabanciuniv.edu/bcelik/su_yayinlar/
Bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar günü vesilesi ile, feminizm ile ilgili önyargısı olanlara belki feminizme bir şans daha vermeleri için vesile olabilirim diye düşündüm. Umarım yukarıdaki kaynaklar ile ilgili merakınızı uyandıracak kadar başarılı olmuşumdur.
Son bir paragraf; kendini feda şemasını bırakmak zor bir seçim. Hele ki etrafınızdakiler bu düzene ve rahata alışmışlar ve bunu doğal hakları olarak görüyorlarsa. Ancak yaşam tarzınızdan şikayetçiyseniz, yükünüz fazla geliyorsa, bu yükü siz kendiniz boşaltmadığınız sürece kimse gelip sırtınızdan almaz. Başkalarının size nasıl davranmasın istiyorsanız, mesela “düşünceli”, önce siz kendinize karşı öyle davranarak işe başlayın. Kendinizde dinlenmeyi,keyif yapmayı,yeni şeyler öğrenmeyi,kaldırabileceğinizin üstünde yük almamayı hak görerek. Bu kolay olmayacak. Başlangıçta bir çok tepki ile karşılaşacaksınız. Hatta belki dışlanacak,eleştirilecek, bencillikle suçlanacaksınız. Ama siz kararlı olarak devam ettiğiniz sürece merak etmeyin, herkes bu yeni düzene, yani,
ÇİZDİĞİNİZ SINIRLARA
saygı duymaya başlayacak… Şimdiye kadar aksi bir durumla karşılaşmadım. Yeter ki konfor alanınızdan çıkmayı ve zor duygularla yüzleşmeyi göze alın…
Sevgiler….