Tahıl Beyin

Ekran Resmi 2017-03-16 07.54.04

Bu kitap bir nörolog tarafından yazılmış. Beslenmenin beynimiz üzerindeki etkisini araştıran bir nörolog tarafından. Bu kitabı hamile olmadan önce okumuş olmayı çok isterdim.

Yazarın bilimsel çalışmalar ile desteklediği beslenme modeli insan bedeni ile uyumlu olmayan gıdaların tetiklediği enfeksiyonların bizi er ya da geç hasta ettiği üzerine. Son yıllarda en çok duyduğumuz terimlerden birini ele alaım; insülin direnci… Yazara göre insan bedeni çok az karbonhidrat ile yaşamaya uygun. Günümüzde tükettiğimizin onda biri kadar bir miktardan söz ediyor. Ve gluten! Gluten aslında bir çeşit zehir diyor…

Buğday,arpa,çavdarın yanı sıra hayatımızda rutin olarak yer alan şampuanlar,kremler, ve daha neler neler toksinlerle dolu… Zaten bu yüzden gelişmiş ülkelerde kanser oranı gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha yüksek… Sonra çocuklarda görülen rahatsızlıklar. Otizm, hiperaktivite ve dikkat bozukluğu, çeşitli öğrenme güçlükleri, depresyon, ilerleyen yaşlarda alzheimer, parkinson vs…

Biz bu hafta ailece glutensiz ve şekersiz beslenme programına başladık. Daha iki gün oldu ama şişkinliğim ortadan kalktı. Eşim dün tüm gün boyunca enerjisini yüksek tuttuğunu söyledi. Henüz kızımızda bariz bir fark görmedik. Esas etki dört haftanın sonunda görülürmüş.

Zor mu? Zor… Biz de buğdayı ve karbonhidratı hayatımızın merkezine almış bir aileymişiz meğerse. Oysa çok sağlıklı beslendiğimizi zannederdim. Organik ürün tüketiriz mesela, buğdayı da sadece tam buğday unu olarak.. Oysa yanılmışım. Meğer farkında değilmişim ama oldukça kötü besleniyormuşuz…

İlk iki gün yiyecek bir şey bulamama gibi bir psikoloji içindeydim. Ama şimdi, henüz üçüncü günde olmama rağmen, daha önce hiç aklıma gelmeyen tarifler yaratmaya başladım bile…

Artık giderek ikna olmaya başladım. Başımıza ne geldiyse bu sanayi devrimi yüzünden geldi… Atalık tohumlar kayboldu, toprak kirlendi, hayvanlar bir eşya gibi fabrikalarda işkence ile üretilmeye başlandı…

Bundan elli yıl önce herkesin kendi tarlasında bahçesinde bir şekilde erişebildiği sağlıklı gıdalar artık lüks tüketim maddesi haline geldi. Bunda bir yanlışlık var.

Ve bu yanlışlığın bedelini zehirlenerek ödüyoruz. Bozulmasın ve ucuza mal olsun diye genetiği değiştirilmiş gıdalar yiyoruz.

Annemin çocukluğunda kışın domates diye bir şey yokmuş. Ne varsa onu yermişsin. Doğa sana ne hediye ediyorsa teşekkür edip tadını çıkarmaya bakarmışsın. Şimdi canın ne zaman ne çekerse onu yeme isteği, insanın doğasında olan fethetme ve istediğine “şimdi ve burada” sahip olma dürtüsü bizi bugünlere getirdi… Zehirleniyoruz, farkında değiliz…

Eskiden nasıl ki evlerin içinde sigara içilmesi doğaldı, insanlar çocuklarıyla birlikte yolculuk ettikleri arabada sigara yakarlardı.. Şimdi nasıl bu kabul edilemez bir şey? İşte bundan en çok yirmi yıl sonra şeker ve sanayi tipi karbonhidrat da aynı kategoride olacak. Nasıl ki şimdi “kırk yılda birden bir şey olmaz” diye çocuğa bir nefes sigara vermiyorsak, ya da yanında asla sigara içilmesine izin vermiyorsak, aynı şekilde kırk yılda bir de olsa şeker ve paketli gıda da vermemek gerek diye inandım bu kitabı okuyunca.

Felaket senaryosu üretmeden, paniğe kapılmadan okuyun bu kitabı… Gerçeklerle sakin sakin yüzleşelim isterim… Sevgiyle kalın.