Pazartesi Sendromu

Kendine anlamlı gelen bir iş yapmak…

Ortaokuldan beri tek derdimdi. Bunu ne zaman dile getirsem etrafımdan aldığım tepki “biz seviyor muyuz da çalışıyoruz, çalışmaya mecburuz…” gibi birbirine benzeyen söylemlerdi.

Bugün bu “mecbur olma” kavramı üzerinde durmak istiyorum. Mecbur olmak ve mecbur hissetmek arasındaki farkı konuşmak istiyorum.

Yıllar önce bir arkadaşım eşim Selçuk Erdem için şöyle bir yorum yapmıştı; Selçuk başarılı çünkü bencil. Annesinin babasının ne hissedeceğini düşünmeden kendi istediği şeyin peşinden koşmuş.Ben bunu yapamıyorum,bencil olamıyorum.O yüzden (sanatta) başarılı olamıyorum…”

İnsanın kendini aklama kapasitesinin ne kadar geniş olduğunu o gün anlamıştım. Ve bir şey daha anlamıştım; kendi hayatının sorumluluğunu, yaptığın seçimlerin doğurabileceği sonuçları göğüsleme cesaretini toplayabildiğin ölçüde özgürsün.

Danışanlarım kadar çevremdeki arkadaşlarımın da en temel konularından biri bu “sevdiğin işi yapmak”. Kafe açma,bar açma,butik açma,butik pastacılık yapma,Kaş’a, Bodrum’a yerleşme hayalleri… Çoğu zaman ertelenen… Ben bir çok durumda danışanlarımı gerçeklerle yüzleşmeye davet ederim.

“Bu istediğini gerçekten istiyor musun, yoksa esas derdin hali hazırdaki sıkıntılarından kaçmak mı? Mesela insanlarla baş etmekte zorlanıyorsun ve bundan bir kaçış olarak mı kafecilik-pastacılık yapmak istiyorsun? Senin tutkun, anlamlı bulduğun, damarlarında dolaştığını hissettiğin ilgi alanın gerçekten kafecilik mi? Yoksa hayatında baş edemediğin sorunlardan kaçabilmek için aklına ilk gelen kurtuluşa mı yapıştın?”

Bu gerçekle yüzleşmek bazen aylar alır.

ÇÜNKÜ İNSAN ZİHNİ GELECEKTEKİ OLASI MUTLULUK HAYALİNİ BUGÜNÜNÜN MUTSUZLUĞUNA AĞRI KESİCİ YAPMAYA MEYİLLİDİR.

Bu tuzağa düşmemeyi öğrendiğin anda işler birden kolaylaşır.

Kaş’a yerleşemiyorsun çünkü şirketinin sağladığı güvenlik duygusu,düzenli maaş,araba,sağlık sigortası,tazminat vb. daha önemli senin için. Bu güvenliği bırakamıyorsun. Sürünmekten korkuyorsun. Ve evet sürünmek bir olasılık gerçekten.

İki şey yapabilirsin; bu güvenliğin tadını çıkarabilirsin mesela. Beş yıl ve daha fazla tecrübesi olanların senede bir buçuk iki aya yakın tatilleri oluyor bayramlarla birlikte. Çalışmadan maaş aldığın bu zamanların tadını çıkar mesela. Sadık bir çalışan ol, ve yıllar sonunda işten çıkarılsan bile alacağın tazminatla ortada kalmayacağını bilmenin güveni içinde hayatın diğer alanlarında stressiz bir şekilde zevklerine yönel.

Ya da sürünmeyi umursamamayı öğret kendine. Siyah beyaz düşünceden kurtularak daha kolay olur bunu yapmak. Dışardan sigortanı ödeyip geleceğin için yatırım yapabilir, bir yandan da en minimal şekilde yaşama hazırlıklarına şimdiden başlayabilirsin. Daha küçük bir eve taşınıp, olabilecek en az eşya ile yaşayıp,hiç bir şeyi atmadan dönüştürerek yaşayabilirsin. Tatillerde yurt dışı seyahatleri,her fırsatta uçağa atlayıp bir yere kaçmak yerine olduğun yerde kafanı tatile yollamayı kendine öğretebilirsin. Çünkü kendi işini yapmaya başladığın anda hayatına girecek bir kavram olacak;

“Belirsizlik”

Kendi sevdiği işi yapanların dünyasında her şey her zaman belirsiz. Bugün var, yarın yok… Kimileri için bu bir motivasyon kaynağı bile olabilir. Çocukluğundan itibaren krizle yaşamaya alışmış kişiler için belirsizlik bir yaşam tarzı haline dönüşmüş olabilir. Bazen de tam tersi olur; çocukluktan beri belirsizlik ve kriz deneyimlendiyse belirsizliğe en ufak bir tahammül bile gösterilemez.

Durum ne olursa olsun, dönüp dolaşıp bağlanılacak yer şurası; halinden sürekli şikayet ederek, istediğin hayatı yaşayabileceğin günlerin hayalini kurarak, öğle yemeklerinde patronu ya da diğer çalışanları çekiştirerek bir ömür geçmez. Bu yazının olmasını umduğum en büyük faydası şu;

Memnuniyetsizliğinin,mutsuzluğunun sorumluluğunu başkalarına, dış dünyaya attığın müddetçe kaliteli yaşam, kalıcı iyilik hali sana uzak. Etraf bir ömrünü sadece kayınvalidesini,annesini babasını şikayet ederek geçirmiş, kendini kurban ilan etmiş, ve çocuklarını sürekli aynı “çektiği çileler” ile boğan insanlarla dolu…

Bu tuzağa düşmeyin, “kurban” olmak sizi sorumluluktan kurtarır ama aynı ölçüde yaşamınızın kumandasını da elinizden alır. Yaşamınızın kumandasını geçmişinize,ailenize,patronunuza ya da dünyanın haline vermeyin.

Değişim için ilk adım; “Evet, ben bunu yapıyorum gerçekten…” demek. Gerisi için kitaplardan faydalanabilir ya da terapi desteği alabilirsiniz. Kitaplık isimli bölümde önerilerimi bulabilirsiniz.

Faydalı olduğunu umarım… Sevgiyle kalın…