Konfor alanı…. Alışkın olduğun zihninin, beyin kimyanın kendisini dengede hissettiği durum. Homeostosis de denir. Herkesin kendini dengede hissettiği bir kimya denklemi vardır. Eğer çocukluktan beri sürekli hayatta kalma modundaydıysanız, ya da yalnız, ya da istismara uramış, kimyanız da yıllar boyu bedeninizin maruz kaldığı çeşitli hormon ve nörotransmitter dengesine göre bir sisteme oturur. Ve yetişkinlikte de kişi aynı biyolojik dengeyi sürdürecek şekilde hayatını sürdür. Bu biyolojik açıklama.
Şema terapide buna şemaların kendini yaşatma ilkesi deriz. Başka terapi ekolleri de kendi jargonları ile bu olguyu isimlendirirler… Ama işin derinine inen her ekol çocukluktaki yaşantıların yetişkinlikte de sürdürülmesi eğilimini kabul eder.
Buna konfor alanı da diyebiliriz. Hali hazırda bir efor sarfetmeni gerektirmeyecek olan durum. Otomatik beynimizle rahat rahat idare edebildiğimiz durum. Selçuk Şirin bu haftaki bir makalesinde bu olguyu çok güzel açıklamış:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/selcuk-sirin/referandum-sonucunu-belirleyecek-hesap-40415099
Bazen gündelik dilde bunu “aklım bir şey istiyor, kalbim başka bir şey” diye de kullanırız. Dediğimiz şey; kendim için iyi olanla kendime zarar verecek olanın farkındayım ancak nedense kendim için iyi olanı değil, zararlı olanı seçesim var. Şema terapi dilinde “şemalarıma yenik düştüm” deriz buna.
Bir yanda istikrarlı,sakin,birlikte bir bina inşa eder gibi bir hayat inşa edebileceğiniz bir ilişki varken canınız bir roller coaster gibi inişli çıkışlı olan ilişkiye yönelmek istiyor, diğerini sıkıcı, hatta “ot gibi” buluyorsanız, muhtemelen terk edilme/istikrarsızlık şeması söz konusudur.
Konfor alanı da sürekli “kalbini” dinlemektir. En sık kullanılan bahaneler;
1.Ben böyle mutlu oluyorum
(oysa mutluluk uzun vadedeki amaçların ulaşılmasının toplamıdır, anlık bir şey değil)
2.Şu an hazır değilim
(ne zaman hazır olacaksın? sorusunun cevabı çoğu zaman yoktur, kişi bu soru karşısında öfkelenir, ağlamaya başlar ya da fiziksel olarak hastalanır)
3.Başka seçeneğim yok
(aynı durumda olan ve yapan nasıl yapıyor? diye örnek verdiğinizde öfke,”ama onlar…” diye başlayan cümlelerle gerekçelendirme…)
4.Para yok
(yürümek,evde mekik çekmek,nefes egzersizi yapmak,arkadaşını eve çaya çağırmak,yazmak,bir parkta oturup çiçekleri izleyerek mindfulness çalışması yapmak bedava dediğinde “öyle olmuyor işte!!!” diye karşı çıkma…)
5.Elimde değil
(peki bu nasıl bir elinde olmama durumu?bir erkeğin ne kadar isterse istesin çocuk doğuramaması gibi mi bir elinde olmama durumu?yoksa sadece çok mu zor geliyor? dediğinde yani o kadar değil tabii ama, deyip burun kıvırma durumu)
Ve daha niceleri… Bu yazıyı bahanelerine sıkı sıkıya yapışanlar için yazmadım. Çünkü onlar bu yazıyı zaten okumazlar. Onlar ya her şeyi zaten çok iyi biliyorlardır, ya böyle şeylere inanmazlar, ya da bu şekilde onları gerçeklerle yüzleştiren kişilere karşı aşırı öfke duyarlar. Bu yazıyı okuyanlar ya kendi konfor alanlarından çıkmaya karar vermiş, bir şekilde konuyla ilgili farkındalığı olan kişilerdir diye tahmin ediyorum.
Öncelikle zaman ayırıp okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Size bir önerim olacak. Madem bu çetrefilli ve aynı zamanda keyifli ylculuğa çıkmaya karar verdiniz, yanınıza bu yolculuktan keyif alacak insanları almaya çalışın. Farkındalığı yüksek, gelişmesi gereken alanların farkında olan, bahane üretmeyen, elinden geleni KENDİNİ DÖVMEDEN yapan birileri ile bu yolculuğunuz çok daha keyifli olacaktır. Bu yolculuğun verimli,keyifli ve zengin geçmesinin anahtarı;
“ŞEFKATLE,YARGILAYIP ETİKETLEMEDEN,ELİNDEN GELENİN EN İYİSİNİ YAPARAK”
Hayatı bahaneler üzerine kurulu insanlar ise sizi aşağı çeker. Bir gün onlar da elbet fark edeceklerdir, bir kriz bir şekilde er ya da geç zorlayacaktır sorgulamaya. Yargılamayın. Henüz orada değillerdir sadece… Ancak sizi aşağı çekmelerine, bu güzel yolculuktan alıkoyup durağan bahaneler köyüne yerleşme konusunda ikna etmelerine de izin vermeyin. O yol daha kolay gelebilir. O yolda olduğunuzu nereden anlarsınız? Buluşmalarınız karşılıklı yakınma, şikayet, başkalarını suçlama,başkaları hakkında konuşma dedikodu yapma,ne kadar mağdur,haklı ya da süper olduğunuzla ilgili karşılıklı alkış ve şişinme seanslarına dönüşüyorsa bilin ki kırmızı alarm.
Bu yazıyı çok severek yazdım. Umarım siz de severek okumuş ve yararlanmışsınızdır.
Sevgiler…