Aşağılayıcı bir terim aslında değil mi? Hayatın gerçeklerini inkar ederek yaşayan, hayatın gerçeklerinin farkında olmayan saf insanlar için kullandığımız bir deyim. Kimdir bu sevgi kelebekleri?
Bir kere erkek olduğun zaman otomatikman yırtıyorsun; kelebek deyince insanın aklına otomatikman dişil bir figür geliyor çünkü. Bu yüzden erkekler “önemli olan sevgi, sevgi olduktan sonra her şey halledilir” gibisinden konuştukları zaman, hele ki biraz da başarılılarsa, “işte her yönden aşmış bir adam, hırsına yenik düşmemiş” gibisinden hayranlık geri bildirimleri almaları muhtemel.
Peki aynı şeyi bir kadın yaptığında?
Eğer koşulsuz sevginin ne olduğunu bilmeden büyüdüyseniz yetişkinliğinizde “sevgi olduktan sonra her şey bir şekilde halledilir” diyen insanları saf bulup yargılayabilirsiniz.
Daha da derine inersek, koşulsuz sevginin ne olduğunu bilmiyorsanız, tıpkı hayatında kırmızı rengi hiç görmemiş birinin kırmızıyı gördüğünde anlamlandıramayıp tanıyamaması gibi, siz de hakiki sevgiyle karşılaştığınızda anlamlandıramaz, neye uğradığınızı şaşırır ve bir türlü bu sevginin gerçek olduğuna inanamazsınız.
Hakiki sevgi diyorum, koşulsuz değil. Çünkü Alice Miller’ın “Yetenekli Çocuğun Dramı” isimli çok sevdiğim, hatta belki psikolojide en sevdiğim kitap olan eserinde yazdığı üzere;
Koşulsuz sevgi yalnızca çocuklukta ebeveynin tarafından sana verilebilecek olan, zaten sadece çocuklukta ihtiyacının olduğu, ve ebeveynin tarafından alamadıysan da bir daha alamayacağın, ancak alamadığın zaman da boş yere bir ömür aradığın, kaçtığı zaman kaçmış olan bir trendir. Koşulsuz sevgi treni çocuklukta kaçtığı zaman içinizde bir ömür bir türlü ne olduğunu anlayamadığınız bir boşluk, bir yas ve üzüntü hissi olur. Karşınıza çıkan romantik partnerlerden ya aşırı beklentili ve talepkar olursunuz ya da hep mesafeli ve gerektiğinde bile destek istemeyen bir yapıda.
Çözüm? Alice Miller der ki; bu trenin kaçmış olduğu gerçeğini kabullen. Koşulsuz sevgi alamadığın çocukluk, aslında çok güzel geçebilecekken annenin-babanın depresyonu,geçimsizliği,hastalık,ya da başka türlü sıkıntıları sebebiyle kaybolmuş yıllardır, ve bu kaybolan yılların yasını tutmadan geleceğine hafif yürüyemezsin. Sırtında hep bu kaçmış trenin öfkesini taşır, her ilişkinde bu treni yakalamayı ümid edersin. Ve kendi elinle şimdiki yıllarını da kaybedersin.
Önemli bir parantez açmak isterim; koşulsuz sevgi alamadığını kabullenmek çok ama çok zordur. “Ebeveynlerim beni sevmedi” demek gibi bir şeydir bu, ve bunu yüksek sesle söylemek çoğu danışanımın yapamadığı bir şeydir. Aslında ebeveyninin seni sevdiği, ama ancak onun istediği gibi bir çocuk olunca sevdiği gerçeğini kabullenmek, sonra da ebeveynini “daha iyisini bilmediği için öyle yaptığı” için affedebilmek yıllar sürer. Ebeveynler kendilerinde olmayan bir şeyi çocuklarına veremezler. Ve koşulsuzca sevme becerisi koşulsuzca sevile sevile öğrenilen bir şeydir. Koşulsuzca sevdiler, ama koşulsuz kabul görmedim evet” der bir çok danışanım. Sanki ikisi çok farklıymış gibi… Bununla yüzlemek çok zor ve serttir, çoğu zaman danışanda öfke tepkisine bile yol açar. Ancak yukarıda da yazdığım üzere, bu gerçeği kabullenmedikçe iyileşme olmaz.
Kendi çocukluğunda koşulsuzca sevilmemiş bir ebeveyn, bunun farkında olup yardım almadığı sürece aynı döngüyü kendi çocuğu ile de sürdürecek, hatta büyük ihtimalle çok iyi ebeveynlik ettiğini iddia edecektir. “Ailem sınıfta kaldığımda beni bir yıl eve kapatmasaydı,dövmeseydi,baskılamasaydı ben serseri olurdum,okulu bitiremezdim vb…” gibi cümleleri çok sık duyarım. Koşulsuz sevgi ile çocuğa rehberlik etmenin nasıl bir şey olduğunu hiç deneyimlemediği için, koşulsuz sevgiyi “öyle şeyler Norveç gibi fantastik ülkelerde olur, ütopik şeyler söylüyorsunuz” derler. Oysa, yanı başımdaki küçük kasaba ve köylerde koşulsuz sevgiyi verebilen anneler, öğretmenler görmüşümdür. Vahşi rekabetçi kent hayatının da bu becerimizi öldürdüğünü düşündüğümü not olarak düşmek isterim.
Evet, dışarıdan gelecek koşulsuz sevgiye bir yetişkinin ihtiyacı yoktur. Olsa kimse hayır demez, o ayrı. Ama ihtiyacı yoktur. Bir yetişkinin en önemli özelliği kendine bakabilmesidir. Yetişkinlerin dünyasında her şey karşılıklıdır ve öyle de olmalıdır. Bu çetele tutmayı gerektirmez. Ama sınırlar vardır. Herkes sınırları dahilinde, yakınlık ilişkisi çerçevesinde bir şeyler bekler, yapar. Ve hiç kimse ama hiç kimse sonsuza dek bir başkasını hiç bir şey beklemeden sırtında taşımaz. Ancak doya doya koşulsuzca sevilmediyseniz bu size zalimce, vahşice ya da çıkarcılık gibi gelir. Oysa değildir. Herkesin kendine iyi bakabildiği yetişkinler dünyasında kimse kimseye yük olmadan, el ele destek olarak keyifli ve güçlü bir bağ içinde yaşamaktır kaliteli hayat.
Haftasonundan önce biraz ağır kaçtı sanki… Ama içimden bu geldi. Umarım sevmişsinizdir. Sevdiyseniz sorun yok 🙂
Sevgiyle kalın…