Yukarıda bu yazıya ilham olan twitter gönderisini kimliği gizlenmiş şekilde görüyorsunuz. Bu alaycı tutuma ben “spartalı” dedim kendimce. Amazon da diyebiliriz, ya da başka bir şey de. Yazanın “teletabi” diye küçümsediği kişilere de sevgi kelebeği diyeceğim. Çok yaygın olduğunu düşündüğüm bir tutum bu. Bu yazıda amacım sevgi kelebeklerinin de spartalıların da aynı şey olduğunu anlatmak.
Toplumsal bir travma içindeyiz. Depresyon ile başvuranlarda artış olduğunu gözlemliyorum. Bunun etkilerini ilerleyen zamanlarda daha da yaşayacağız. Ortada travmatik bir durum varsa bununla üç şekilde baş edilebilir:
1.Teslim ol; Bir yırtıcı gördüğünde donup kalan hayvanların savunma mekanizmasına benzetebiliriz bunu. Yok sayarak baş etme, olanları inkar etme de diyebiliriz. Sanki bir şey olmamış gibi davranma, dünya yanıyor maymunlar taranıyor tarzında bir tutum. Yukarıdaki yazarın “telatabi” diye tasvir ettiği kişiler de diyebiliriz.
2.Kaç: bu zaten kendinden açıklamalı. Yurt dışı seçeneğini değerlendirmek bu kategoride.
3.Aşırı telafi; sanki tam tersi doğruymuş gibi davranmak. Aslında çok korkmana, ezilmiş, zayıf ve çaresiz hissetmene rağmen sanki çok güçlü ve muktedir hissediyormuş gibi sarkastik konuşma, agresif tutum, ve bu şekilde davranarak kendini avutma.
Baş etme mekanizmaları yerli yerinde kullanıldığı zaman işe yarayabilir. Ancak çoğu zaman işlevsel değildir. Çünkü gerçekçi bir şekilde çözüm arayışından alıkoyar kişiyi.
Şimdi sevgili Spartalı-Amazon kardeşim, sana bir haberim var; o sevgi kelebeği ne kadar etkisiz ise sen de en az onun kadar ETKİSİZSİN ETKİSİZ!
Şu an ülkenin içinde bulunduğu duruma merhem olmak için somut olarak ne yaptın? Bir sivil toplum örgütünde mi çalışıyorsun üç kuruş maaşa? Çalışma zamanından arta kalan saatlerde bir yerde gönüllü müsün? Kaç tane sivil toplum kuruluşuna üyesin?Hadi üye olamıyorsun diyelim, kaç tane sivil toplum örgütüne gezmenden tozmandan, kıyafetinden kuaföründen birikiminden ayırıp da düzenli bağış yapıyorsun? Sen gerçekte konuşup etrafa saldırmaktan başka düzenli olarak bu vatan için ne yapıyorsun? “En azından bağırıp çağırıp etrafa saydırıyorum, bu da bir şeydir” diyorsun, o şekilde sesini duyurup bir etki yaptığına inanmak istiyorsun ama nafile. Beynin içten içe gerçeğin farkında. Aslında sen de etkisizsin.
O sevgi kelebeği diye küçümsediğin kişilerden emin ol bir farkın yok. Beynin gerçeği biliyor. Aslında kendini kandırdığını biliyor. Bu yüzden fibriomiyaljin var, migrenin var, irritabl bağırsak sendromun var… Bu yüzden sigarayı bırakamıyorsun, bu yüzden boynun tutuluyor ikide birde.
Gel bırak bu küstahlığı. Sevgi kelebeği senden daha iyi bu ülke için, çünkü onu somut bir şey yapmakla ilgil ikna etmek daha kolay. Sen bir de başkalarından akıl almayacak kadar tahammülsüzsün zayıf olmaya. Kendini affetsen, bir yumuşasan, bilge yanına kulak versen bu ülke için gerçekten bir şeyler yapmaya, elini gerçekten taşın altına koymaya başlayacaksın. Zaten o zaman etrafa sataşmaya zamanın da olmayacak.
Ne sevgi kelebeği olalım, ne de Spartalı! Zaman, kendinle yüzleşme zamanı. Zaman, dürüst ve cesur bir şekilde “gerçekten yapabileceğimin en fazlasını yapıyor muyum, gerçekten elimi taşın altına koyuyor muyum, yoksa konuşmaktan başka bir şey yaptığım yok mu?” sorusunun cevabını verme, şu kibiri üzerinden atma zamanı.
Çalışmaya devam…
Sevgiyle…