Şerif Mardin’i tanır mısınız bilmem… “Mahalle baskısı” kavramını ortaya ilk atan siyaset bilimcidir.
Ben kendisinden ders alma şansına eriştim, anlattıklarından en çok aklımda kalan iki şey oldu:
- Bir teoriyi ya da kavramı orjinalinden oku; o dili bilmiyorsan da metnin çevirisini oku ama mutlaka iyi bir çeviri olsun, ve yorum içermeyen orjinal metin olsun.
- Usta-çırak arasındaki “Nexus” kavramı; rabıta diye de çevrilir; “bağ” anlamında kullanılır. Sadece usta çırak arasında değil, bilgi üretenler arasında da vardır; hep vardı.
Ve her derste kafamıza şunu sokmaya çalışırdı; Türkiye’de insanlar okumuyor. Kavramlar üzerine okumuyor, kitap okumuyor. Onun yerine kavramların içini başkalarından, hocalarından duydukları ile dolduruyorlar.
O zamanlar sosyal medya yoktu. Ama şimdi var ve hocamın ne demek istediğini daha iyi anlıyorum. Psikolojide yeri olan “bağlanma”, “bilinç dışı”, “koşulsuz kabul” gibi kavramları konu ile ilgili hiç okuma yapmamış insanlar yorumluyor, ve hiç utanmadan “bence koşulsuz kabul şu demek…” gibi altı boş cümleler kuruyor.
O konu üzerine kavramı ortaya atan ilk teorisyenden başlayıp,sonra o teorinin eleştirilerini de okuyup,sonr akonu üzerine araştırmaları okuyup,sonra o konu üzerine uzmanlaşmış hocalarla yıllarca çalışmış olursun, ondan sonra bence “koşulsuz kabul” ya da “bilinç dışı” vb şu demek diye kendi fikrin olabilir artık…
Bunu yapamamanın bir sebebi de çocukluğunda sınırlarını öğrenmemiş olmak. Yani haddini bilmemek.
Bu yüzden , “hayır, o kavram o demek değil, aç şunları oku, sen bu kavramı yanlış biliyorsun,bak kaynaklar da burada” dediğinde her seferinde beni şok eden bir şekilde “HAYIR okumayacağım, esas sen yanlış biliyorsun” şeklinde cevaplar geliyor.
Acaba dünyanın başka hangi yerinde insanlar bu derece kitap düşmanı. Dünyanın başka hangi yerinde insanlar bu derece “okumama gerek yok ben zaten biliyorum her şeyi” modunda…
Psikolojide Dunning Kruger Etkisi denen şeye her gün bu kadar çok şahit olunca insanın ağzı açık kalıyor. Aynı duruma düşmemek için her cümlemden önce “eğer yanlış bilmiyorsam” “haddimi aşmıyorsam” diye başlar oldum. Doğrusu da bu.
Ne kadar bilirsen bil, öğreneceklerin bildiklerinden her zaman daha fazladır.
Eskiden muhatap olmuyordum bu insanlarla, zamanıma değmez diye düşünüyordum. Bir süredir farklı düşünüyorum. Çünkü aşağıda yazdığım bağlantıda okuyacağınız üzere, bu kişiler ısrarla eğitildiklerinde fikirlerini değiştirebiliyorlar.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Dunning-Kruger_etkisi
Yani mücadele, ısrarla “hayır yanlış biliyorsun” diye diretme işe yarıyor. Bunu yapabilmek için
1.Kişisel saldırılar karşısında çileden çıkmamayı, konuyu tekrar tartışılan konuya yani fikirlere getirmeyi kendinize öğretin
2.Asla kişisel saldırı yapmayın, sadece fikirleri tartışın
3.Yanlış bildiğiniz bir konu olduğunda, ya da istemeden de olsa karşı tarafı kırdığınızda samimi olarak özür dileyebilmek üzere kendinizi eğitin
4.Öfke karşısında sinmemek, ya da karşı atağa geçmemek üzere kendinizi eğitin
5.Konunuza hakim olduğunuzdan emin olun
Bu konuda neden mi yazdım? Çünkü, şu gündemde “elim kolum bağlı” diye düşünme arttıkça umutsuzluk ve mutsuzluk da artacak. Ancak hiç bir zaman elimiz kolumuz bağlı değildir. Bu yazı bunu hatırlatacak bir not olabilir diye inanıyorum.
Sevgiyle kalın…