Özgüven

Özgüven nedir? Başına gelenlerle ve yaşayacağın zor duygularla baş edebilme kapasitene olan inancındır. Nasıl zedelenir? Korkutularak,ezilerek ya da aşırı korunup kollanarak, her türlü zor duyguyu deneyimlemen engellenerek büyüdüysen.

Nasıl gelişir? Özgüvenli bir insanın rehberliğinde, yaş olgunluğunun kaldırabileceği kadar bağımsız olman cesaretlendirildiyse ve en önemlisi yaptığın seçimin sonundan mesul tutulduysan.

Eşini,çocuğunu,çalışanlarını,ailenin diğer bireylerini kendi “boyunduruğu” altında tutmak isteyen kişiler ne yapar bilir misiniz?

Korkuturlar.

Dış dünyanın çok tehlikeli ve baş edilemez olduğunu, herkesin tehlikeli ya da kötü niyetli olabileceğini, ailede olanların kesinlikle aile dışına taşınmaması gerektiğini söylerler. Boyunduruk altına almak istedikleri kişileri dış dünyadan izole ederler, kimse ile görüşmelerini istemez ve böylelikle özgüvenlerini aşama aşama zedelerler. 

Tutunacak bir dalları olursa kendilerini güvende hissedip bu boyunduruk düzenini sorgulamaya başlamalarını istemezler.

Onlara sorarsanız “hepbirlikte” güvende olmanın tek yolu budur; onlar boyundurukları altındaki bireyleri koruma amacındadır. Ancak içten içe aslında kendisi ve boyunduruğu altında olan herkes de biliyordur ki esas niyeti olabildiğince fazla insanı kendi boyunduruğu altında tutarak istediklerini elde etmek ve pozisyonunu korumaktır. “Gün sonunda o ne istiyorsa onun olması” herkesin bildiği ancak bir türlü dile getiremediği “Kral Çıplak!” durumudur.

Ama işler her zaman onların istediği gibi yürümez. Kimi çocuklar pasif mizaçla doğar, kimi çocuklar asi. Pasif mizaçla doğan çocuklar bu sisteme ayak uydurup kendilerini koruyabilirler. Ancak asi ve agresif mizaçtaki çocuklar bu “zorba” düzene kafa tutarlar. Kendileri hırpalanma pahasına bunu yaparlar çünkü yapıları böyledir. Asidirler. Evet, asilik ve agresiflik doğuştan gelen bir mizaç özelliğidir. Sakin ve anlayışlı, sabırlı, sınır çizebilen, özgüveni destekleyen bir ailede bu çocuklar çok iyi liderler haline gelirler.

Ancak boyunduruk altına alınmak istediklerinde kendileri de birer ZORBA haline dönüşürler.

Şimdi bu zorbalık düzeninin kuşaktan kuşağa aktarıldığı, gücü elinde tutanın tutmayana canı ne isterse onu dayatabildiği ailelerin çoğunlukta olduğu bir yer hayal edin. “Lider” tanımları ne olur? “Güçlü” olmaktan anladıkları ne olur? Sakin ve serinkanlı konuşan, herkesin sesine kulak veren, kendisini sorgulayanlara espri ile yaklaşan ve yanıldığı zaman kendini düzelten birini mi güçlü bulurlar? Yoksa gücü eline geçirdiği anda kendi doğrularını her türlü yola baş vurarak başkalarına “dayatan” kişileri mi lider zannederler? O ülkede gerçek liderlik mi vardır yoksa başa her kim geçiyorsa zorbalık sırası ve hakkı ona mı geçer? Böyle ülkelerde “insan hakları,demokrasi,özgürlük” gibi kavramlar her başa geçenin ağzında sakız olur ancak gün sonundaki gerçeklik gücü elinde bulunduranın dayattığı sistemdir. 

Çünkü şema kimyası dediğimiz bir şey var, nasıl bir ortamda büyüdüysek aynı ortamı bize sağlayacak insanlara yöneliriz, gerçekte onlarla güvende olmasak da onların yanında kendimizi güvende hissederiz. Maalesef insan beyninin böyle bir oyunu var. Kaç danışanım psikolojik ve fiziksel baskı gördüğü bir ilişki içinde olmasına rağmen “neden devam ediyorsun?” diye sorduğumda bana “Çünkü bir tek onun yanında kendimi güvende hissediyorum” cevabını vermiştir.

Çözüm? Çok sevdiğim bir siyaset bilimci vardır; Robert Putnam. Making Democracy Work isimli kitabında demokrasinin güçlenebilmesi için sivil katılımın etkisinden bahseder. Buna inancım sonsuz. 

Yani, huzurlu ve herkesin hakkının korunduğu bir sistem kurmanın sırrı büyüdüğü zaman “zorba” haline gelme riski olan çocuklara tutunacak dal vermekten geçer. Bunu yapan sivil toplum örgütleri ile çalışmayı, elimden gelen her türlü desteği sağlamayı bu yüzden seviyorum. Bir tanesi Ashoka ve Açık Toplum Vakfının desteklediği Çimen Ev. Burada AÇEV’in de etkili çalışmaları yapılıyor. Amaç çocuklarda okulu bırakma oranını azaltmak, okur yazarlığı, meslek sahibi olmayı desteklemek. “Her mahalleye bir ÇimenEv” uzun vadedeki hedef.

Aktif olarak çalışmadığım ancak sosyal medya yolu ile desteklediğim başka bir kuruluş; Hayat Sende derneği.  

Bu hafta flört şiddeti üzerine çalışan başka bir sivil yapılanma da benimle iletişime geçti, Bilgi Üniversitesi Sosyal Projeler ve Sivil Toplum Kuruluşları Yönetimi Yüksek Lisans öğrencisi bir grup kadın;  40tilkiblog.wordpress.com.

Bu upuzun ve ipince bir yol. Ama olsun. Çünkü zorbalara kafa tutanların başına ne gelir misiniz? Şu;

“Önce seni görmezden gelirler, sonra sana gülerler, sonra seninle dövüşürler ve sonra sen kazanırsın.” Gandhi

En sevdiğim sözlerden biridir. Şimdi korku ve öfkenin karışımı olan bir duygu hayal edin. Bu duygunun tam karşı ekseninde tam zıttı olan, bu duyguyu etkisizleştirme gücü olan bir duygu vardır; neşe ve güvenin karışımı olan duygu.

Sevgi!

(Bu benim kafamdan uydurduğum bir bilgi değil bu arada. Yıllara yayılmış duygu araştırmalarının sonucunda elde edilen bir “veri”. Bu konuda detaylı okuma yapmak isterseni Robert Plutchik’in kitaplarına başvurabilirsiniz.)

Konumuza dönecek olursak;

Zorbalar, sizi korkutarak ve sürekli sınırlarınızı ihlal ederek içinizdeki sevginin yerini korku ve öfkenin kaplamasını sağlarlar. Gizli silahları budur. Herkesi kendilerinin yaşadığı duygusal çöplüğe çekmek isterler çünkü bu onların bölgesidir. Bu yüzden sorgulandıkları,reddedildikleri ya da eleştirildikleri zaman asla sakin ve yapıcı konuşamazlar. Bu onların bilmediği bir dildir. Saldırganlaşarak,karşılarındakinin hassas yerlerini deşerek onları o duygusal çöplüğe, bir tür mafya dizisi ya da beyaz dizi dramına çekmeye çalışırlar. Çünkü bu onların en güçlü olduğu alandır, o çöplüğe girdiğiniz anda kaybedeceğinizi bilirler.

Çözüm? Çok iyi bir poker oyuncusu olmalısınız. Karşınızdakinin bu niyetini öngörüp   o duygusal çöplüğe düşme riskinizi yüksek olarak değerlendirdiğinizde tedbir alabilmelisiniz.

“Blöfünü gördüm” deyip bir adım geri attığınız anda bu “zorba” kişi afallayıp saçmalamaya başlayacaktır, başlangıçta en iyi bildiği şey olan dram yaratma ve karşısındakini yaralama stratejilerini daha çok uygulayacaktır ancak er ya da geç bunun işe yaramadığını gördükçe süngüsü düşecektir.

Ancak bunu hakkıyla yapabilmeniz için maddi manevi bağımsız olmanız gerekir. Zorbaların en büyük silahlarından biri de karşısındakini maddi-manevi olarak kendine bağımlı hale getirmektir. Bu bazen çok açık bir şekilde çocuğu okula göndermemek, eşinin çalışmasına izin vermemek şeklinde olur. Ama bazen de çok fazla imkan sunup, karşısındaki bağımsızlaşmak istediğinde “benim sana sağladığım rahat varken ne gerek var şimdi zorluk çekmene” şeklinde sunulan kaynaklar ya da hizmetler şeklinde olur.

Bu konu bitmez…. Yazdıkça yazasım geliyor ancak bir yerde durmam gerek 🙂

Umarım faydası olmuştur. Yukarıdaki derneklere bir göz atmanıza vesile olduysa, hatta destek olmanıza vesile olduysa ne mutlu bana.

Korku ve öfkenin karşısında içinizin neşe ve güven ile dolması dileğiyle…