Nasıl olsa her ilişki biter diyerek bir ilişkiye başlamak…
Nasıl olsa karşındakinin seni bir şekilde bırakacağına inanmak…
Bu yüzden ya hiç yaklaşmamak, ya yapışmak ya da karşındakinin sadakatini sevgisini sürekli test etmek. Acaba şunları şunları yapsam hala daha yanımda kalır mı, beni gerçekten seviyor mu bakalım? diye sınav yapıp durmak, ve bütün bunlar yüzünden karşı tarafın yorulup kendini geri çekmesi. Karşı taraf kendini geri çekince terk edilme şeması olan kişinin paniğe kapılıp aynı davranışların dozunu arttırması, bu sefer karşı tarafın daha da uzaklaşması ve kaçınılmaz son; terk edilme.
Terk edilme olmadığı durumlardaysa (her iki tarafın birden terk edilme şeması ve dolayısıyla ilişkiyi bitirememe eğilimi varsa) yıllar süren mutsuz ilişkiler. Bazı durumlardaysa terk edilme şeması olan kişinin birdenbire, karşı tarafın hiç beklemediği bir anda ilişkiyi bitirmesi. Daha bir hafta önce çiçek alan,sürprizler yapan, tatil programları yapan kişinin birden ilişkiyi bitirmesi ve karşı taraf ne yaparsa yapsın asla geri dönmemesi. Böyle durumlarda en çok karşı taraf yıpranır. Neye uğradığını şaşırır. Oysa bilmez ki aslında birlikte olduğu kişinin terk edilme şeması var ve bu yüzden hiç bir sorunu konuşmuyor, karşısındakini elinde tutmak için sürekli onu memnun edecek şeyler yapıyor ve aslında içten içe ilişki bittiğinde üzülmeyecek şekilde bir yandan kendini soğuturken bir yandan da kendine başka birini arıyor. Bu tür kişiler hep arka arkaya eklemli ilişkiler yaşarlar, arada boşluk yoktur.
Terk edilme şemasının kaynağı nedir? Terk edilme evet, ancak her zaman gerçek bir terk edilme olmak zorunda değil. Bedenen orada ancak ruhen başka bir yerde olan, örneğin depresyonda olan, çok çalışması gereken, sosyal statüsünü çocuğun ihtiyaçlarının önünde tutan bir temel bakım veren varsa da çocuk kendini terk edilmiş hissedebilir.
Bir de bazılarımız daha kolay etkilenen bir mizaç ile doğuyoruz. İşin önemli bir kısmı da doğuştan getirdiğimiz mizaç özelliklerimiz. Örneğin kimi çocuk pasif mizaçla doğar, kimisi agresif. Agresifin zıttının sakinlik olduğunu zanneder bir çok insan ancak pasifliktir. Pasif çocuklar kolay işbirliği yapar, anne baba için hayat kolaydır. Agresif çocukların hem kendileri hem de aileleri için işbirliği yapma meselesi iktidar savaşına dönüşebilir.
Çevresindeki olup bitenlerden kolay etkilenen bir mizaçla doğan çocuk bir de üstüne terk ediliyorsa, ihmal ediliyorsa, ihtiyaçları elalemin düşüncelerinden sonra geliyorsa, aile hayatta kalma mücadelesine girmek zorunda kalıyorsa, yakın ilişkiler ve bağlanma ile ilgili şemalar geliştirir. Yakınlaşmak, bağlanmak tehlikelidir çünkü ya ihtiyacın olanı vermezler (ilgi,empati,korunup kollanma) ya da bir şekilde çok fena incinirsin….
Oysa bu inanç “vitaminler tehlikelidir” gibi bir inançtır. Çürük meyve yersen miden bozulur ancak meyvenin çürük olmasından korkup içinde vitamin olan hiçbir şeyi ağzına sürmezsen zarar görürsün. Terk edilme şeması olan insanların yakın ilişki kurma ihtiyacını giderememeleri de bu şekilde olur. Hem çok ihtiyaçları vardır ve çok isterler ama hem de bu yakınlığı sabote edecek şekilde davranırlar.
Çare? Yapılan araştırmalar mindfulness çalışmalarının çok faydası olduğunu gösteriyor. Yani, terk edilme şemasının ne zaman tetiklendiği, en çok nerelerde ayağına dolandığı, bu olduğu zaman ne düşünüldüğü,hissedildiği ve terk edilme şemasını onarmaktansa daha da güçlendiren baş etme mekanizmalarının analizinden sonra kişinin kendini tüm bunlara kaptırmaktansa içinde ve dışında olan bitene izleyici kalabilmesi.
Açayım; terk edilme şeması tetiklendiğinde kişi kendini tehdit altında hisseder. Sanki köyden kovulmuş kimsesiz ve tek başına yaşayamayacak bir yavru gibidir en derinde. Ama dışarıdan bakıldığında avaz avaz bağıran bir aslan görürsünüz. Ya da çok ukala bir iş insanı. Bazen hırslı ve sürekli çalışan bir meslek sahibi. Bu kişilerin tüm derdi hiç kimseye muhtaç olmamaktır:
“O kadar güçlü olmalıyım ki hiç bir zaman hiç kimseye ihtiyacım olmasın, ve o kovulan yavru konumuna düşmeyeyim” korkusu ile durmadan çalışırlar ve “bilir kişi” olmaktan büyük bir keyif alırlar. Bilir kişi olurlarsa hep ona ihtiyaç olunacaktır, o kimseye ihtiyaç duymayacaktır ve böylelikle terk edilme gibi bir şeyin başına gelmesini engelleyebilecektir. Kontrol edebilecektir yani…
Bu tabii ki nafile bir çabadır… Sağlık sektöründe,akademide ve hukuk alanında sık rastlanır bu şemaya… Etrafları insanlarla dolu bilir kişiler, aslında içlerinde yapayalnız ve kaygılı hissederler. Gerçek anlamda kimseyle pek de yakınlaşamazlar ve bunu da yok sayarlar. Ta ki gerçek bir kaybetme durumu yaşayana kadar.
Anlayacağınız zor bir şemadır. Bir yandan da bu şema sayesinde kim bilir ne doktorlar,hemşireler,psikologlar,avukat,savcı ve hakimler ne güzel işlere imza attılar. Ama şemanın zarar veren yanını atıp fayda sağlanan yanını tutmak mümkün. Hep derim; bu şemanın sağladığı bir fayda varsa, üzümünü alıp çöpünü atabiliriz.
Terk edilme şeması ile ilgili yazmaya doyamam. Bizim sülale toptan terk edilme şemasının madeni 🙂
Sebebi de anne tarafından Girit, baba tarafından Üsküp mübadele ile göçmüş olmamız. Terk edilmenin en şiddetli hali; zorla memleketini terk etmek. Zorla olmasa bile travmatize debilecek bu şiddetli değişim, bir de zorla olunca yıkıcı etkileri kaçınılmaz.
Bir hocam bu şekilde göç eden ailelerde etki dört kuşak boyunca devam ediyor demişti. Yüz yıl yani. Ben bizim ailedeki dördüncü kuşağım ve anca ben atlatabildim, sanırım bu araştırmayı yapan kişi haklı. (Gabriel Garcia Marquez’in Yüz Yıllık Yalnızlık diye bir romanı vardır, göçmenlikle falan ilgisi yok ama bana hep bu olguyu hatırlatır. Okumadıysanız sıraya koyun bence. )
Neyse, bunu yazma sebebim şu; olay sadece mizaç ve çekirdek ailede değil. İçinde yaşadığın toplum da en az bu faktörler kadar önemli. Sosyal güvencesi olan, eğitim ve sağlık ihtiyaçları dünya kalitesinde ücretsiz karşılanan, işsizlik maaşı olan bir ortamda oluşacak şemalarla, “başıma her an her şey gelebilir” diye düşünülen bir ortamda oluşan şemaların etkisi çok farklı olacaktır. Ruh sağlığı alanında çalışan herkes bunu göz önünde bulundurmalı diye düşünüyorum. İnsanı içinde yaşadığı ortamdan izole edersen anlayamazsın.
Terk edilme şemasının şiddetinin azalması zaman alır… Bir çok deneme yanılma gerekir. Terk edilme şeması olan kişiler “bir ilişki istemeyen” kişilerle şema kimyası hissedebilirler, oysa merhemleri tutarlı ve dingin yanları güçlü kişilerle ilişki kurmaktır. Bu tür ilişkileri başta sıkıcı ve “ot gibi” diye nitelendirseler de ben devam etmelerini öneririm, “roller coaster” tarzındaki ilişkiler madde bağımlılığı gibi bir etki yapar, tutarlı ve besleyen ilişkilere alışmak bu yüzden zaman alabilir.
Terk edilme şeması olan kişilerce “sıkıcı” diye nitelendirilebilen bu ilişkileri ben müzik aleti çalmayı öğrenme aşamalarına benzetirim. Birbirini tanıyıp bir ilişki inşa edene kadar yani aleti çalmayı öğrenirkenki o sıkıcı egzersizleri yapana kadar sıkıcı… Ama daha sonrası sizin yaratıcılığınızla şenlenecek, içinde roller coaster olmayan festivallerle dolu bir ilişki olacak.
Faydalı olduğunu umarım 🙂
Sevgiyle kalın…..