“Hayır” diyebilmek (mi?)…

Mutluluğun formülünü “hayır” diyebilmekle açıklayan teoriler var. Yani bireysellikle. Ne kadar bireysel olursan o kadar mutlusun derler. Bireysel olabilmek için de sınır çizebilmelisin ve sınır çizebilmenin yolu da hayır diyebilmekten geçer diye iddia ederler. “Sınır çizme” konusunun bu yüzden yanlış anlaşıldığını düşünüyorum.

Oysa insan olmanın getirdiği bir çok zaaftan biridir reddedilmekten hoşlanmamak. Hiç kimse reddedilmeyi sevmez. Seçenek verilse herhalde hepimiz her istediğimiz olsun isteriz, hem de istediğimiz anda. Oysa hayatın gerçekleri buna izin vermez ve zaten “büyümek” dediğimiz şey bununla barışma sürecidir.

Hayır diyemeyenler de karşılarındakinin hoşuna gitmeyecek bir şey yapmak istemezler. Ve bu da son derece insancadır. Sevilmek, kabul görmek isteriz.

Ancak sorun sevilip kabul görmek uğruna hiç bir zaman kendi önceliklerimizi belirleyemediğimiz zaman ortaya çıkar. Başka bir sorun da diğer uçtur; karşımızdakinin ihtiyaçlarını gözetmeyip hep kendi önceliklerimizi bastırdığımız zaman.

Bu çok zor bir denge. İnsan ilişkilerindeki tüm çatışmalar da bu dengeyi kurmaya çalışırken olur.  Bu dengenin kurulmasının en zor olduğu insanlar da haklılık şeması güçlü insanlardır. Verdiğiniz her ödünde bir adım daha fazlasını isterler.  Bu yazıyı biraz da bu durumda olanlara faydalı olma umudu ile yazıyorum.

“Hayır” dediğiniz anda makul bir insan bile otomatik olarak savunmaya geçebilir, ki haklılık şeması olan biri zıvanadan çıkar.  “Hayır” demeliyim!!! diyebilmeliyim!!! diye kendinizi hırpalamak, ve diyemediğinizde “Ne kadar eziksin!” diye tekrar kendinizi cezalandırmak yerine şu soruyu sorun;

“Neye evet diyebilirim? Buna şu an evet diyemem ama ne zaman neye evet diyebilirim? Bir düşüneyim…”

Bu son anda kalmanız beklenen bir toplantı olabilir, gitmek istemediğiniz bir iş seyahati, ya da pazarlık-uzlaşma gerektiren herhangi bir insan ilişkisi. İnsan ilişkisinin olduğu her yerde çatışma,uzlaşma,pazarlık hep olacak. Bu “evet diyebilme” becerisini kendinize kazandırırsanız çatışmadan eskisi kadar korkmayacağınızı düşünüyorum. Hatta daha büyük bir iddiam bile var; uzlaşma becerileriniz geliştikçe, çatışma insalarla sizi daha çok yakınlaştıracak bir beceri haline bile dönüşebilir.

Evet diyebilme, yani sağlıklı çatışma becerilerini geliştirebilmek için;

1.İnatçı çocuk modunuzla yüzleşin; işin en zor kısmı budur. Eğer eleştirilerek,”ezilerek”, ihmal edilerek,yalnız hissedip tek başınıza çok şeyi üstlenerek büyüdüyseniz güçlü bir inatçı çocuk modunuz olabilir. Zamanında bu “inatçı çocuk” modunuz sizi ayakta tutmuştur, bir çok şeyin tek başınıza üstesinden gelmenize olanak sağlamıştur. Ancak yetişkinlikte inatçı çocu modunuz devam ediyorsa,  bazen uzlaşılabilecek şeylere “hayır” derken bazen de sırf bir sebeple karşınızdakinden çekindiğiniz için kendinizi çok zorlayacak da olsa “evet” derken bulursunuz kendinizi.  İnatçı çocuk modu yalnızca çocukken, yani başkalarına muhtaçken ve bu muhtaçlık ilişkisinde ihtiyaçlarınız karşılanmıyorken işinize yarayacak bir moddur. Bir yetişkin olarak ise çoğu zaman ayağınıza dolanır. Bu yüzden inatçı çocuk modunuza zamanında size verdiği hizmetler için kendisine teşekkür ederek veda edin. Mindfulness teknikleri bu aşamada işe yarayacaktır. Detay içn Mark Williams, “Farkındalık” isimli kitaptan yararlanabilirsiniz.

2.Bir yanılgı daha; “insan mutlu olmak istiyorsa önceliği kendine vermeli”; Fedakar olunmalının zıttı. Oysa öncelik “insan ilişkisi” olduğu zaman kalıcı iyilik haline gitmek daha olası. Bir çok araştırma insan ilişkileri alanında beceri geliştiren insanların hem daha mutlu hem de daha başarılı olduğunu gösteriyor. Daniel Goleman’ın kitapları bu konuda aydınlatıcıdır, detaylı okuma yapmak isterseniz faydalanabilirsiniz.

3. “Neye evet diyebilirim?”  konusunda samimi olun. “Şunu yapamam demeden önce; senin için şunu yapmayı çok isterim, içmden gelerek yapabileceğim, elimden gelenin en iyisi bu…” dediğiniz zaman karşınızdaki eğer makul biriyse memnuniyetle uzlaşacaktır. Eğer inatçı çocuk modunda biriyse de o an için bir bahane üretip “bunu daha sonra konuşalım” deyin. Hiç kimse sürekli makul ve olgun bir yetişkin modunda olamayacağı gibi, sürekli inatçı çocuk modunda da olamaz. Bu şekilde davranarak karşınızdakinin içinde zaten olan sağlıklı erişkin modunun ortaya çıkmasını cesaretlendirirsiniz. Bunun kolay olacağını söylemiyorum. Yoğun çaba ve emek ister. Bu yüzden ilişkide olmaya mecbur olduğunuz ya da istediğiniz insanlarla uygulayın. Yoksa tükenirsiniz.

4. Karşınızdakinden yardım isteyin; “senin için … yapamıyorum ancak ne yaparsam işin görülür?” Ya da senin için şu anda bunu yaparsam şöyle bir zarar göreceğim, bunu nasıl telafi edebiliriz? diye sorun.

Bazı durumlarda tüm bunların ne yaparsanız yapın işe yaramayacağını biliyorum. Çalıştığım ilk şirketten ayrılma sebebimdi. Travmatize olduğum bir sekiz ay geçirdim diyebilirim. Yazılan rapordaki noktanın büyüklüğüne takılan bir patron vardı. Evet, doğru okudunuz noktanın büyüklüğü…. Noktanın puntosunu beğenmez değiştirirdi… Dolayısıyla her gece dokuz on gibi çıkardık. Ama özellikle cuma akşamları, çünkü kendisi cuma gecelerini yalnız geçirmekten hoşlanmazdı ve ertesi gün de istediğimiz gibi uyuyabileceğimiz için kalmamız gerektiğini düşünürdü.  Aradan on beş yıl geçti hala hatırladıkça tüylerim diken diken olur bazen. Böyle bir insanla uzlaşmak mümkün değildi. Oradan ayrılmak dışında seçeneğim yoktu.

Bazen de tek seçenek bitirmek. Öyle olmadığı zamanlar için, uzlaşma ve işbirliği yapma becerinizi ne kadar geliştirirseniz o kadar eğlenceli bir hayatınız olur…

Umarım faydalı olmuştur…