Etiketleme ile Savaşımız…

Etiketlenmek!!! Psikolojinin en büyük sorunu. Bence ruh sağlığı alanında çalışanların en büyük sorumluluğu etiketlenme ile savaşmak.

Bir örnek: otizmli bir çocuk bir arkadaşına vurduğunda kıyamet koparken, doğal gelişimi  olan bir çocuk bunu yaptığında “çocuktur, her çocuk yapabilir” diyen okul yönetimleri ve veliler. Buna “önyargı” denir.

İnsanlar bipolar teşhisi aldıklarını söyleyemiyorlar. Hele ki ilaç kullanma, psikolog yardımı alma, bunlar ülkemizde hala da en yüksek eğitimli kesimde bile “önyargı” ile etiketleniyor. Gelişmiş ülkelerde durum nasıl? Otizm bir öğrenme farklılığı olarak geçiyor mesela. Üstelik bu farklılığın doğal gelişimi olan çocuklar için de bir gelişim fırsatı olduğu düşünülüyor. Gelişmiş ülkelerde her türlü farklılık kucaklanıyor, mesela göçmenler. Londrada bir çok devlet okulunda dünyanın her yerinde gelme, henüz İngilizce’yi öğrenmemiş çocuklar var. Forumlara girip okuduğunuzda velilerin bu renkliliği bir avantaj olarak gördüğünü anlayabilirsiniz. Aralarda tek tük “çocuğum olumsuz etkilenir mi?” endişelerini de okuyabilirsiniz. Ancak küçümseme ve önyargı yoktur onlarda bile. Konuşmaya, ikna edilmeye açıklardır.

Bizim eğitim ve çalışma hayatı sistemimizde ise “farklı olan tehlikelidir” düşüncesi hakim.

Bizi bu önyargı bitirecek. Etiketlenmenin zararını en çok gören iki grup da narsizm ve borderline örüntüler. Durum o kadar vahim ki, güvendiğim meslektaşlarımın bile herkese açık platformlarda “aman bunlardan uzak durun” diye yazılar paylaştığını görüyorum. Elbette borderline,narsist ya da otizm örüntüsünde olan kişilerle yaşam kolay değil. Ancak onlara nasıl yardımcı olunabileceğini yazmak yerine etiketlemeye yol açacak öneriler yazmak insanların zaten yanan canlarına bir bıçak darbesi daha ekliyor.

En sevdiğim psikologlardan biri, Dr. Marshall Rosenberg bütün teorisini etiketlemenin yanlışlığı ve yıkıcılığı üzerine kurmuştur. Tüm kitaplarını tavsiye ederim. En bilineni “Şiddetsiz İletişim”dir.

Peki nereden geliyor bu önyargılar? Teşhis, kategorileme, etiketleme insan zihninin doğal evrimsel eğilimi. Kategorileme yaparak anlamlandırıyoruz, beynimiz kategorilere sokarak organize bir şekilde düşünebiliyor. Hatta kategorileme yapabilmek insan olarak bizi en güçlü yapan yanlarımızdan biri.

Sorun, her zamanki gibi her şeyi ille de bir kategoriye sokma “zorlantısı” hissettiğimiz zaman ortaya çıkıyor. Beynimiz, doğal evrimsel eğilimi gereği bir uyarıcıyı (insan,hayvan,şekil vb..) bir kategoriye sokamadığı zaman anlamlandırmakta güçlük çekiyor. Bu insanca ve doğal eğilimimiz bazen hayat kurtarıcı olsa da (ağzından salyalar akarak koşan bir hayvan tehlikelidir) bazen de önyargılara yol açıyor.

Farklı gelişen, farklı düşünen, duygu regülasyonu yapmakta güçlük çeken insanlar etraflarına yaşattıkları zorluklardan çok daha fazlasını kendileri çekiyorlar, en büyük acıyı onlar yaşıyorlar. Eğer yakın çevrenizde bu şekilde yardıma ihtiyacı olan biri varsa ona destek olabilmek için elinizden geleni yapmaya çalışın. Artık bir çok yaklaşım kişiyi bireysel olarak değil, çevresiyle birlikte ele alarak değişim olabileceği yönünde önerme yapıyor. Biliyorum, çok zor. Biliyorum haksızlık gibi geliyor size. Biliyorum, çevrenizde “normal” örüntüde insanlar ve onların ailelerini gördükçe isyan etmek “bu benim suçum değil” neden ceremesini ben çekiyorum!!! demek istiyorsunuz. Emin olun aynı sizin gibi hisseden milyonlarca kişi var dünyada. Kendinizi tüketmeden, etiketlemeden, elinizden gelen ne ise onu yapın yeter.

İşin bize düşen en büyük sorumluluk kısmı önyargılarla savaşmak. Bir arkadaşım mesela sınıfta otizmli çocuk istemiyordu “sınıfın düzenini bozuyor” diyordu. Oysa sınıf düzenini bozan bir çok çocuk olabilir. Onlarla ilgili bir şey yapma ihtiyacı hissetmiyordu. Ama  söz konusu “otizm” olunca veliler aralarında imza bile toplayabiliyor “ya o , ya biz, yoksa okuldan alırız” diyorlar. Sınıfta devlet korumasında olan bir çocuk varsa da benzer tepkiler olabiliyor. Benim en çok canımı acıtan da bu. Korunmaya muhtaç çocuklar için çalışan her kim varsa saygım sonsuz. Bu ülkenin en büyük sorunu bence bu “önyargı” meselesi. Durumun vehametini göstermek için yazdığım bu can yakan örnekler için affınıza sığınıyorum.

Çevrenizde bu şekilde “farklı gelişen,farklı düşünen,farklı öğrenen,farklı duygulanım yaşayan” birileri varsa onlar için üzülmek yerine onların güçlü yanlarını görerek işe başlayın. Mesela bipolar kişiler çok yaratıcı olurlar, narsistik örüntüde olanlar etkileyici satışçılardır, liderlik becerileri güçlüdür, borderline örüntüdekiler çok renkli deneyimler yaşatabilirler dostluklarıyla. Daha neler neler…

Farklılığım, en güçlü yanım!!! demek için yapıyorum bu mesleği. Umarım biraz da olsa birilerine merhem olabilmişimdir bu yazı ile. Ve umarım önyargıları kırmak konusunda bir arpa boyu yol alınmasına katkım olmuştur.

Aşağıda en sevdiğim çizerlerden biri olan Gemma Correll’in etiketlenmekle savaşmak için empati kurulmasına katkıda bulunma amacıyla yaptığı çizimleri bulabilirsiniz. Ve siz de deneyiminizi ya da bir yakınınızın deneyimini resmetmek isterseniz seve seve sosyal medya hesaplarımda paylaşırım. Hatta teşvik ediyorum, lütfen yapın.

 

“Bordeline Kişilikte şöyle hissedersin; her an ayağının altındaki halı çekilecekmiş gibi…”

border

“Depresyon; berbat bir gemilerin batıyor olması hissiyatı…”

depress