Kalbin Güvenlik Görevlisi

Sınır çizmek, kalbine bir güvenlik görevlisi koyma hakkını kendinde görmektir. Bu konu mühimdir çünkü özsevginin ve özsaygının en hevesli eşlikçisi sınır çizmektir.

Özsevgi,özsaygı, sınır çizmek… kulağa cazip geliyor ancak bu kavramları hayatına almak öyle bir düğmeye basınca da olmuyor.  Sınır çizmeyi kendinde hak görmek büyürken senin sınırlarına saygı duyulduysa, bakım verenin seni kendisinden ayrı bir birey olarak kabul edip farklı seçimlerin ve eğilimlerin olabileceğini kabul ettiyse yetişebilir.

“Yetişebilir” diyorum çünkü özsevgi,özsaygı, sınır çizmek birbirinden bağımsız kümeler değil, kesişen kümeler. Hatta bu üç kavram ile ilgili; biri olmadan diğerinin de olamayacağını, birbirini besleyen simbiotik bir ilişki içinde olduklarını bile söyleyebiliriz.

Robert Plutchik der ki sevgi iki duygunun karışımıdır; güven ve neşe. Kendini sevebilmek için ne lazımdır öyleyse? Kendine güvenmek.Kendini güvende hissetmek. Başka bir deyişle başına gelme olasılığı olan zor olaylarla başedebilme becerine inanmak. İçindeki sesin cezalandırıcı bir ebeveyne değil, cesaretlendiren sağduyulu bir ebeveyne ait olması. İçimizde kendi kendimizle konuştuğumuz sesin tonunu ve yaklaşımını büyürken bize bakım verenlerin bize karşı yaklaşımı oluşturur. Biz büyürken bizimle nasıl konuşulduysa, bize nasıl muamele edildiyse yetişkin olduğumuzda biz de kendimize aynı şekilde muamele ederiz. İçimizdeki ebeveyn ya cezalandırıcı olur ya da sağduyulu.

Kalbin güvenlik görevlisinin patronu da içimizdeki bu ebeveyndir. İlle de anneniz ya da babanız olmak zorunda değildir bu ses. Büyürken bizim farkında olduğumuz ya da olmadığımız birçok bakım verenimiz olabilir. Rol model aldığımız herhangi biri de bu iç sesin gelişimine etki etmiş olabilir. Bir akraba, komşu, ilkokul öğretmeni…. Benlik algımız büyürken yakın çevremizdekilerin bizi nasıl gördüğü ile şekillenir. Bizi bir baş belası olarak görenlerle çevrili olarak büyürsek yetişkinliğimizdeki iç sesimiz de büyük ihtimalle “sevilmeye layık değilsin, yüksün” gibi otomatik düşünceler içerecektir.

Çözüm? Çözüm de öyle bir düğmeye basılıp sihirli değnekle cezalandırıcı sesten sağduyulu sese bizi ışınlayabilecek türden değil. Keşke öyle bir mekanizma olsaydı. Ancak beyin tecrübe ederek öğrenen bir organ. Çözüm de bu cümlede saklı; davranışa dökmek. Davranışa dökmeden önce de işin temeli kafanızdan geçen hangi cümlelerin cezalandırıcı hangi cümlelerin sağduyulu ebeveyne ait olduğunu fark etmek.

Bunu yapabilmenize yardımcı olabilecek bir liste hazırladım;

CEZALANDIRICI EBEVEYN:

1.Peşin hükümlüdür. -meli, -malı tarzında kalıp yargıları vardır.

2.Esneyemez. Duruma göre farklı değerlendirmelerde bulunmaz. Kendi katı kurallarının dışına çıkanları yargılar.

3.Temel duyguları korku ve öfkedir. Sağduyulu ebeveyn de korkar ve öfkelenir. Ancak cezalandırıcı ebeveyn durumdan ve olaylardan bağımsız olarak her zaman alıcılarını felaket senaryolarına çevirir.

4.Aşağılamayı bir öğretme ve eğitme metodu zanneder.

5.İnsan ilişkileri kırılgandır, kendine nasıl davranıyorsa er ya da geç çevresindekilere de aynı şekilde davranır.

6.Kendinde gevşeme hakkını görmediği için stres kaynaklı sağlık sorunları yaşar; fibromiyalji,gastrit,iritabl bağırsak sendromu,kronik yorgunluk vb…

7.Herkesin mutluluğundan kendini sorumlu hisseder.

8.Kendini herkesin kahramanı olarak konumlandırmaktan doyum sağlar. En dipteki “sevilmeye layık değilsin” inancının tetiklediği zor duyguları bu şekilde dindirebileceğini zanneder.

9. Oyun oynamayı ve spontanlığı kendinde hak görmediği için soğuktur.

10.Görev odaklıdır. Bir görev bitince hemen diğerine yönelir. Dinlenme diye yaptığı şey de genelde şarj olmak değil kendini uyuşturmaktır (madde kullanımı,yorgunluktan sızmak,ekran bağımlılığı vb)

11.Sonuç olarak; tüm bunlar yüzünden sezgileri zayıftır ve kendini koruyamaz çünkü kendi kafasının içinde öyle bir kaybolmuştur ki karşısındakinin gerçek niyetini sezemez.Sezse bile “herkesi memnun etmeliyim”, “herkes beni sevmeli” gibi kök inançları sınır çizmesine izin vermez.  İlişkileri de yine bu sebeple inişli çıkışlıdırçünkü ya kendini kullandırtır ya da aslında hakkı olmayan şeyleri hakkı olarak görür.

SAĞDUYULU EBEVEYN

1.Bilim insanı gibidir. Peşin hükümlerinin farkındadır, ancak olayları değelendirirken ayağına dolanmasına izin vermez. Gerçek verilere odaklanır.

2. Empati becerisi güçlüdür. Bir şeyi yapmanın birden fazla yolu olduğunu, her yiğidin farklı bir yoğurt yiyişi olduğunu düşünür.

3.Temel duygusu yani açılış ayarları güven ve neşedir ancak yaşadığı olaylarla uyumlu ve orantılı olarak olumlu ve olumsuz her duyguyu hissedebilir, duygularını yelkenli bir teknenin yelkeni gibi kullanır, onlardan faydalanır ancak fırtınalardan kendini korur. Yaşadığı olumsuz olaylar geçtikten kısa bir süre sonra tekrar temel duygusuna kendini geri döndürebilir.

4. Rehberlik etmeyi ve cesaretlendirmeyi bir eğitme metodu olarak benimser.

5.İnsan ilişkileri iletişim üzerine kurulu olduğu için sağlamdır. Sağlıklı çatışmalardan kaçınmaz. Uygun yer ve zamanda konuşmayı bilir. Bu sebeple istemeden birini kırdığında özür dileyebilir, karşı taraf ona haksızlık ettiğinde kendini ifade edebilir. Başka bir deyişle “yakınlaşmak” (intimacy) onun için bir savaşacağı cephe değil, rahatlayabileceği bir göl kenarıdır.

6.Ne zaman ihtiyacı olsa dinlenir, vitesi yavaşlatır.

7.Herkes kendi mutluluğundan sorumludur diye inanır. Arkadaşlarına ve yakın çevresindekilere iyi bir yolculuk eşlikçisidir ancak kimseyi sırtında taşımaz. Kimseden de kendisini sırtında taşımalarını istemez.

8. Kahraman olmak umrunda değildir. Kahramanların masallara özgü olduğunu bilir. Temeldeki inancı “sevgiyi hak ediyorum” olduğu için karşısındakinde cezalandırıcı ve hakir gören birtutum gördüğü anda ortamdan uzaklaşır. Bu tür kişilerin onayını almak,onları kurtarmak üzerine asla giymediği alerji yapan birkumaş gibidir.

9.Oyunbazdır, sıcaktır.

10.  Görev değil, yaşam odaklıdır. Sorumluluklarını yerine getirir, kendine iyi bakar ancak görevler amaç değil araçtır, daha iyi yaşayabilmek için kullandığı araçlar. Yaşam kalitesini düşürdüğü noktada her göreve sınır çizer, çözüm arar.

11.Sonuç olarak; tüm bunlar dolayısıyla sezgileri kuvvetlidir. Çok sevdiğim bir hoca var Türker Kılıç. Kendisi beyin cerrahı. “Sezgi, en yüksek zeka düzeyidir” diye bir paylaşım yapmıştı. Sezgi nedir aslında bilir misiniz? İçinizdeki sağduyulu ebeveyni güçlendirmektir.

Bu uzun bir yolculuk. Hele ki zor bir çocukluk  yaşadıysanız, çevrenizde sağduyulu ebevyn yanı güçlü olan pek kimse yok idiyse… Ama sonu olan bir yolculuk. Serinkanlı bir kararlılıkla yürüdüğünüz zaman bu yolun sonunda artık cezalandırıcı sesin çok uzaklardan gelmeye başladığını fark edeceksiniz. Duymaya belki devam edeceksiniz, ancak sağduyulu ebeveyn hep baskın çıkacak. Bu da yeter de artar bile zaten.

Benim sağduyulu ebeveynim hiç yok!? diyenleri duyar gibiyim…

Cevabım; Bu yazıyı okuyacak kadar kendinize yatırım yapmaya gönüllü iseniz muhakkak vardır. Orada bir yerdedir, henüz farkında değilsinizdir. 🙂

Sevgiler….